Skip to main content

Sanatsal Tüm Terimlerin Anlamları

SANAT TERMİNOLOJİSİ

SANAT SÖZLÜK:

Dikkat !!!  Karakalem portre ve resim siparişi için tüm örnek sipariş çizimlerimizi ve hakkımızda detaylı bilgi için anasayfayı tıklayınız.Sizin ve sevdiklerinizin gerçek sanatsal karakalem portrelerini özenle ve beğenme garantili çiziyor 48 saatte özel ambalajında korunaklı bir şekilde kargoya veriyoruz.Sevdiklerinize gerçek manada duygusal,sanatsal ve kalıcı bir hediye vermek istiyorsanız hemen 0505 670 11 88 den ulaşınız.Türkiye’nin neresinde olursanız olun 600 km ye kadar 1 günde 600 km den fazlası 2 günde teslim ediyoruz. www.karakalemresim.net   

-A-

ABSTRAKT SANAT (SOYUT SANAT): Doğa görüntülerine bağlı olmayan sanat türüdür..

AÇIK KOMPOZİSYON: Resim düzlemi üzerinde betimlenen gerçekliğin, gerçekte resmin sınırları dışında da sürüp giden doğal gerçekliğin bir parçası olduğu izlenimini verecek şekilde kompoze edilmesi. Kapalı kompozisyonun tam karşıtı bir sanatsal davranış biçimidir. Açık kompozisyon, asıl gerçekliğin tüm öğelerini resim düzlemi içine sığdırmayı amaçlamaz. Tersine, böyle bir çabanın olanaksız olduğunu varsayar. Açık kompozisyon doğadaki gerçeklik düzleminin bir kesimini içeren bir çerçeve gibi de düşünülebilir. Rönesans’ın aksine, Barok açık kompozisyonu yeğlemiştir.

AFİŞ: Halkı bir düşüncenin, bir malın ya da bir olayın varlığı konusunda bilgilendirme amacıyla duvarlara asılan, yapıştırılan, resimli yazı ve ilanlara afiş denir.

AĞAÇ BASKI: Bu baskı tipinde Kalıp olarak düzgün yüzeyli ağaç, oyma ve kazımaya elverişli muşambalardan (linolyum -Linol baskı) kullanılır.

AKADEMİ: Eski yunan kültüründe Platon’un öğrencilerine ders verdiği yer.olarak adlandırılır. karakalem,Bilim kurulu-Güzel sanatlar eğitimi veren üst eğitim kurumlarının genel adıdır.

AKADEMİK: Kara kalem ,Akademi eğitiminin disiplini ve kendi kuralları içinde yapılan çalışmalardır.

AKADEMİZM: Portre;Akademizm sözcüğü, bir sanat dalında her türden yeni atılımı yadsıyarak, değişmez olduğu varsayılan onaylanmış, standartlaşmış ilke ve kurallara uygun olarak çalışmak anlamında kullanılır.

Yeni sanatsal arayışlara karşı çıkan bir tutumu ifade ettiği için, sözcük olumsuz niteliktedirler.

AKRİLİK: Kara kalem dışında;Yağlıboya yoğunluğunda, suluboya parlaklığında, çabuk kuruyabilen bir boyadır. Akrilik reçinesinden elde edilen bu boya, dış etkenlere yağlıboyadan daha dayanıklıdır.
AKSAN: Portreler ve Resimde istenen kısmı, ışık, çizgi ve renk yardımıyla diğer kısımlara göre daha fazla belirtmek için .

AKSESUAR: Sanat eserinde ikinci derecede kalan şeyler, detay, ayrıntı v.s...

AKUATİNTA: Çinko ya da bakır üzerine yapılan ve siyah ve beyaz arasındaki ara değerleri elde etmek için uygulanan bir derin baskı yöntemi.

 Günümüzün çok kullanılan bir grafik baskı tekniğidir.

ALÇI: Bileşimi kalsiyum sülfat dihidrat olan alçı taşının ( Jips ) 110-180 derecede arasında pişirilip öğütülmesi sonucu elde edilen hidrolik bağlayıcıdır

ALLEGORİ: Bir öykü, bir düşünce ya da kavramın figüratif bir simge halinde betimlenişi.

ALTAMİRA: Kuzey ispanya’da Santonder’in 30 km. batısında, görkemli tarih öncesi duvar resimleri ve duvar kazımalarıyla ünlü mağaralardır.

ALTIN ORAN --GOLDEN SECTİON--: “Altın Bölüm” ya da “Altın Kesit” de denilmektedir. Herhangi bir geometrik biçimde, varlığı estetik bir üstünlük sayılan orandır. Parçalar arasındaki orantıda, küçük parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın bütün parçaya oranına eşittir.Matematiksel olarak; a/b= b/ (a/b) biçiminde ifade edilir. Parçalar arasındaki oranın değeri olan her zaman 1.618 ya da ykş. 3/5, “altın sayı” adını alır.Kara kalem de 1,618  Altın Oran geometrik olarak, iki kareden oluşan bir dikdörtgenin köşegeni aracılığıyla kurulur. Antik Çağ’dan bu yana matematikçilere ve sanat kuramcılarına konu olan Altın Oran, bu adı 19.yy’ da almıştır. Eski Yunanlıların kısaca bölüm olarak adlandırdıkları bu orana , İtalyan matematikçi Luca Pacioli divina proportine; LEONARDO DA VINCI ise sectio aurea adını vermiştir.Altın Oran’ın aritmetik, cebir ve geometri özellikleri taşımasının yanı sıra, doğada, müzikte ve insan vücudunun organları arasında var olan çeşitli oranlarla da yakın ilişkisi bulunduğu, bütün öteki oranlara üstünlüğününse çeşitlilik içinde birlik özelliğinden kaynaklandığı öne sürülür. Bazı kaynaklara göre, insanlar , Altın Oran’ a yaklaşan orantıları daha çok beğenmektedir.

AMATÖR kara kalem çizen ressamların örnekleri,portreleri: karakalemresim.net   te

AMATÖR demek ;Bir sanatı kazanç için değil, sırf zevk için yapan kimse, hevesli, meraklı para amacı gütmeyen çalışma türüdür.

AMBLEM: Bir şeyin yazı ya da resimle sembolleştirilmesi.Örnek kara-kalem amblemi kurşun kalem olsun.

AMORF: BİÇİM’ i belirli bir düzene uymayan. Tanımlanması zor, düzensiz biçimlerde bulunan mineral, madde ya da nesneler için kullanmak.

AMULET : Kötülükleri uzaklaştırdığına, uğur getirdiğine, hastalıkları iyileştirdiğine ve özel güçlere sahip olduğuna inanılan , doğal ya da insan eliyle yapılmış nesne; bir tür nazarlık ya da muska. Üstte taşınabildiği gibi çeşitli yerlerde de saklanabilir. Değerli taşlar, metaller, hayvan dişleri ve pençeleri gibi pek çok nesne amulet olarak kullanılmıştır. Amuletin kökeni Eski Mısır’a dayanır. Mısırlılar kendilerini kötü günlerden, düşmanlardan ve tehlikelerden korumak için SKARABE, engerek başı, sembolik gözler ve KARTUŞ gibi amuletler kullanmıştır. Pek çok uygarlıkta da hematit, yeşim, ametis, LAPİS LAZULİ ve kantaşı gibi taşların kendilerine özgü koruyucu güçleri olduğuna inanılmıştır.Bir inanışa göre mercen, şeytanın evlerdeki kötü etkisini uzaklaştırma gücüne sahiptir. Hıristiyanlıkta encolpia denen amulet , haçlar, aziz kemikleri vb.

   Dinle ilgili RÖLİK’lerdir. Boyna asılarak taşınanlar periapta, ikiye katlanabilenler pyctacium adını alırlar.

ANALİZ: Ayrıştırma , Çözümleme / Her hangi nesne konu veya durumun parçalar ve bölümler halinde ayrıntılı olarak incelenmesi.

ANATOMİ: Resim ve heykel de vücut yapısı.

ANIT: Abide önemli bir olay ya da kişi  ve kişileri anmak. İlke düşünce ve ideali yüceltmek için konuyla ilgili yere yapılan ve çevreye egemen bir konuma yerleştirilen yazıt,sütun,heykel ya da mimari yapıtlardır.

ANKOSTİK RESİM: Eriyik halde balmumu Bağlayıcılar ile PİGMENTLERİN karışımın dan elde edilmiş boyalarla yapılan RESİM türüdür. Romalı bilgin ve yazar Yaşlı Pilinus’ a (MS 23-79) göre, mermer üstüne yapılan ankostik resimde pigmentler balmumuyla, fildişi üstüne yapılanlarda da (cerostrotum/ cestrotum) bitkisel kökenli saydam zamkla karıştırılıyor, cestrum ya da viriculum adı verilen bir tür SPATULA ile zemine yayılıyordu. Cestrum’ un bir ucu sivri olduğundan fildişi üstüne ince çizgiler de çizilebiliyordu. Cauterium olarak bilinen ve ısıtılarak uygulanan yuvarlak uçlu bir aletle, boyalı zemin üstündeki spatula ve fırça izleri gideriliyordu. Antik Çağ’daki belli başlı resim tekniklerinden biri olan ankostik resim, MÖ 4. yy’ da YUNAN sanatçı Pausias tarafından yetkinleştirilmişti. Günümüze ulaşan en önemli örnekler, MISIR’ da el- Feyyum Vahası’nda ROMA dönemine ait mezarlarda bulunan Feyyum Portreleri’dir (2. yy). Ankostik tekniği erken Hıristiyan Sanatı’nda da ( GEÇ ANTİK) kullanılmış, ancak 8. ve 9. yy’larda unutulmuştur. 19. yy’ da Fransız koleksiyoncu Kont Caylus’ un (1692- 1765) araştırmaları aracılığıyla canlandırılmak istenmişse de başarılı olunamamıştır. 19. yy’ da Fransa ve İngiltere’ de çeşitli karışımlar denenmiş, alman Ressam Julius Schnorr von Carolsfeld (1794-1872) orijinale en yakın karışımı uygulamıştır. Günümüzde yaygın olmamakla birlikte balmumu ve reçine bağlayıcılı bir karışım kullanılmaktadır.

 

ANONİM: 1. Sanat tarihinde sanatçısı bilinmeyen yapıtlar için kullanılır. Özellikle, halk sanatı ürünleri anonim niteliktedir. 2. Antik Yunan dönemi öncesinde, Mısır ve Mezopotamya’da, tarih öncesinde sanat yapıtı anonim.

ANTİK: Eski yunan ve Roma dönemi ile bu dönemlerden kalan sanat veya mimari nitelemeler için kullanılan terim.

ARA-BESK: Girişik bezeme; Kıvrılarak, birbirinin içinden geçerek uzayıp giden yapraklı dalları andıran geometrik görünüşte birtakım biçimlerden oluşmuş bezeme çizgileri.
ARKAİK: 1. ilk devir ve eserlerine verilen ad. 2. Yapıldığı tarihten daha eski zamanların işine benzeyen eserler anlamına gelir.

ARKEOLOJİ:İlk uygarlığı araştıran ve inceleyen bilim dalı. Atölye Sanat çalışmalarının yapıldığı ışıklı salonlar ya da yer.

ART NOVEU: Üsluplaştırılmış bitkisel, eğrisel nitelikte bezeme anlayışıdır.

ARMATÜR: Bir malzemenin daha dayanıklı ve rijit hale gelmesi için içine yerleştirilen demir donatı.gemi satanlar değil :)

ASA: Amerikan Standartlar Birliği tarafından açıklanan, ışığa karşı duyarlı malzemeyi derecelendirme birimlerinin yöntemiymiş.

ATMOSFER: Sanat yapıtının izleyici üzerinde bıraktığı etki, nedeni olduğu ruh halidir.

KARAKALEM ATÖLYE: Tarihsel Gelişim: Tarih öncesi çağlarda ( PREHİSTORYA) zanaatçıların nasıl örgütlendiklerine ilişkin kesin bulgular olmamakla birlikte EL SANATLARI kapsamındaki ürünlerin önceleri aile işliklerinde üretildiği, ama daha zor işlenen metalin ( el sanatına örnek bir karakalem portre :

MADEN SANATI) kullanılmaya başlanmasıyla birlikte aile dışı bir örgütlemeye gidildiği varsayılabilir. Eski MISIR’ da ya da MEZOPOTAMYA’ da önemli yapıları inşasında da yapı ustalarıyla işçilerin belli bir hiyerarşi içinde çalıştıkları düşünülmektedir. Atölyelere ilişkin ilk arkeolojik bulgular Tel-el Amarna’nın ( Mısır) MÖ ykl. 1375′te kuruluşu sırasında kent dolaylarında ustalar için kurulan yaşama ve çalışma alanlarının varlığıdır. Aynı dönemde günlük kullanım eşyası genellikle evlerde ve aile reisinin denetimi altında üretilirken, özel yapım teknikleri gerektiren metal eşya çoğu kez gezgin ustalar tarafından ve geçici kurulan atölyelerde yapılmıştır. Yunanistan’ da Antik Çağ’ da üretilen seramiklerin üstün niteliği bu kapların geçici değil, yerleşik atölyelerde üretildiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemde babadan oğula geçen aile ilişkileri giderek ortadan kalkmış, yerine, özellikle ünlü ressamların açtığı özel atölyeler yaygınlaşmaya başlamıştır. Büyük yapı projeleriyse genellikle yapı alanında toplanan ustalarla sürdürülmüştür. ROMA döneminde de ilk atölyeler aile işletmeleriydi. Daha sonra geç Cumhuriyet Dönemi’nde bu işlikler aile egemenliğinden çıkarak aynı atadan gelen soy gruplarının (gens) eline geçmiş ve bu gruplar uzun yıllar saray ayrıcalıklarından yararlanmışlardır. Kuşaklar boyu zanaatçı yetiştiren Roma dönemi atölyeleri bir süre sonra bir anlamda seri üretime geçmiş, dönemin beğenisini yansıtan farklı üsluplara bağlı olarak çalışmışlardır. İlk heykel atölyeleri de yine Roma döneminde açılmıştır. Roma’nın sanat atölyeleri genellikle babadan oğula geçerdi ama aile bireylerinden çok, yöreden toplanan usta ve çıraklarla döndürülürdü.

GEÇ ANTİK VE ERKEN HRİSTİYAN dönemiyle (((kara-çizim)))BİZANS döneminde sanatsal değerde üretim yapan atölyeler saray çevresinde toplanmaya başlamış ve giderek daha bürokratik bir örgüt niteliğine bürünmüştür. DUVAR HALISI, DOKUMA ve mücevherlerin yapıldığı bu tür büyük atölyeler desteklenirken özel atölyeler yok olmuştur. Büyük Constantinos ( I. Constantinus) döneminde (306-337), ustaların aileleri ve atölyeleriyle birlikte imparatorluğun her yanından Konstantinopolis’ e (İSTANBUL) gelmeleri özendirilmiş, aynı işle uğraşan atölyeler kentin aynı bölgesinde yerleşmiştir. Ortaçağ boyunca atölyeler, Lonca’larla birlikte hem üretim hem de eğitim merkezleri olmuş, saray manastır ya da kentler tarafından desteklenmiş ve korunmuşlardır. Bu tür büyük atölyelerde ya az sayıda müşteri için üstün nitelikli küçük eşya üretilmiş ya da yapımı uzun yıllar süren Katedraller gibi büyük yapı projeleri yürütülmüştür. Ismarlayanlarla projeyi yürütenler arasında kurulan yakın ilişki sonucunda yeni yapım sistemleri denenebilmiş, ROMANESK ve GOTİK gibi birçok ÜSLUP bu atölyelerdeki denemelerin de etkisiyle biçim bulmuştur. Ayrıca, birer merkezi planlama ünitesi olarak da işlev gören ve mimari bezemelerle ilgili daha küçük atölyeleri bünyesinde barındıran bu tür atölyeler önceleri Fransız keşiş Suger gibi aydın din adamlarının denetimi altında çalışmış, daha sonra bu görevi kilise meclisi ya da İtalya’ da olduğu gibi sivil yönetim üstlenmiştir.
13. yy’ın sonlarında atölyeler bir yandan projeler üretirken, bir yandan da bunları gerçekleştirmek için gerekli ustaları da bulmaya başlamıştır.Çoğu gezgin olan ustalar atölyenin başıyla birlikte kent kent dolaşırlardı. Üslupların bir bölgeden öbür bölgeye yayılmasında bu gezici atölyelerin önemli katkısı olmuştur. 14. yy’ da sanatçı yaşam öykülerinin yazımına geçilmesiyle birlikte (VASARI) atölyelere ilişkin bilgiler de kesinlik kazanmaya başlamıştır. Atölyelerdeki usta, yardımcı ve çırak düzeni de yasalarla belirlenmişti. Usta hem atölyenin başıydı hem de yanında çalışanların eğitiminden sorumluydu.

  Çıraklık 13-14 yaşında başlar, beş- altı yıllık bir eğitimle sona ererdi. Bu süreyi izleyen üç- dört yıllık ikinci çalışma döneminden sonra zanaatçı artık usta sayılır ve dilerse kendi atölyesini açabilirdi. Eğitim işlevini 15. yy boyunca ve 16.yy’ın başlarında sürdüren atölyeler, 16. yy içinde akademilerin ortaya çıkmaya başlamasıyla yalnız üretime yönelmiştir. 18. yy ortalarında Endüstri Devrimi’yle birlikte KÜÇÜK EL SANATLARI makinelerde üretilmeye başlamış, sanatsal değerdekilerse tek tek sanatçılar tarafından üretilmiştir.

Ortadoğu’da da atölyeler çoğu kez saraya bağlı çalışırdı. Özellikle MİNYATÜR, CİLT ve TEZHİP’ in yanı sıra HALI dokumacılığı gibi sanatlar bu saray atölyelerinde geliştirilmiş ve üsluplaşmıştır. Öte yandan Osmanlılar’ da ilk saray atölyesi Fatih Sultan Mehmet (hd. 1451-81) döneminde Topkapı Sarayı’nda açılmıştır. ” Nakkaş hane” (OSMANLI, Klasik Dönem) adıyla anılan bu atölyede küçük el sanatları üretiminin yanı sıra İstanbul dışındaki bazı atölyeler için de desenler üretilmiştir. İznik ÇİNİ ve seramiklerinin doruk noktasını yaşadığı dönemlerde desenler Nakkaş hane’ de geliştirilip üretim için İznik’ e yollanıyordu. Osmanlı’nın HASSA MİMARLAR OCAĞI da benzer bir örgütlenme şeması içinde imparatorluğun hemen tüm mimarlık etkinliklerini yürütmüştür.

-B-

ÖNEMLİ !!!!   Karakalem portre ve resim siparişi için tüm örnek sipariş çizimlerimizi ve hakkımızda detaylı bilgi için anasayfayı tıklayınız.Sizin ve sevdiklerinizin gerçek sanatsal karakalem portrelerini özenle ve beğenme garantili çiziyor 48 saatte özel ambalajında korunaklı bir şekilde kargoya veriyoruz.Sevdiklerinize gerçek manada duygusal,sanatsal ve kalıcı bir hediye vermek istiyorsanız hemen 0505 670 11 88 den ulaşınız.Türkiye’nin neresinde olursanız olun 600 km ye kadar 1 günde 600 km den fazlası 2 günde teslim ediyoruz. www.karakalemresim.net   

 

BAKIŞ AÇISI: Sanatçının bir konuyu resmetmek için baktığı varsayılan noktalar.

BAHAUSE: Merkezi mimarlık olan 1940′larda açılan bir sanat okulu adı.

BALBAL: Hunların mezarları etraflarına diktikleri taşlara verilen ad.

BAKIR: Doğada serbest ya da bileşik halde bulunan kızıl renkli bir maden.

BAROK: Formları şişirilmiş çıkıntılar biçiminde, yüzeyleri ise düzenli olmayan çıkıntılarla belirten, 1600 ile 1750 yılları arasındaki Avrupa’da oluşmuş bir sanat stili.

BASKI: Kelime ve resimlerin mekanik olarak mürekkep kullanarak çoğaltılmasıdır.

BAŞ: Yalnızca baş heykeli.

BEZERNE: Bir yüzeyin daha güzel görünmesi için, üzerine yapılan işlemeler.

BEZİR YAĞI: Keten tohumundan çıkarılan yağ. Bu yağın kaynamamış olanına çiğ bezir ve kaynamış olanına kaynamış bezir denir. Çiğ bezir resim boyalarında, kaynamış bezir ise binaların ya da eşyaların ahşap kısımlarını boyamada kullanılan yağlı boyaların ezilip sulandırılmasında kullanılır.

BİÇİM: Bir nesnenin görme ya da dokunma duyuları ile algılanmasını sağlayan kendine özgü gerçekliği.

BİÇİM BOZMA: Özellikle güzel sanatlarda, fotoğrafta ve dansta verilerini doğadan alan ve belirli normların ya da normal (olağan) biçimlerin bulunduğu kabul edilen görüntülerde biçimi abartarak sunma, ” normal” in göstergelerini tümüyle yok etmeden değiştirme. Biçim bozmada amaç, daha güçlü bir etki yaratmak ya da güçlü bir anlatım sağlamaktır. DIŞAVURUMCULUK ya da GOTİK sanat gibi duygu ve anlatımın vurgulandığı, izleyiciyle iletişimin etkili olmasının amaçlandığı sanat türlerinde biçim bozma yoğun olarak kullanılmıştır. Öte yandan özellikle 20. yy. serbest yaklaşımı içinde PICASSO ya da H. MOORE gibi birçok sanatçı biçim olanaklarını artırmak için, kaynakları doğa olsa bile biçim bozmayı bir araç olarak kullanmışlardır.

GERÇEKÜSTÜCÜLÜK’te ise biçim bozma, duygu ve düşlerdeki gerçekleri anlatabilmenin aracı olmuştur. Öte yandan YENİ- DIŞAVURUMCULUK gibi,normal kavramlara bağlı olmayan ve doğanın tüm görüntü kullanımlarından bağımsız biçim yaratan sanat üsluplarında biçim bozmadan söz edilemez; çünkü bu üsluplarda normalin ne olduğu hakkında belli ilkeler yoktur. Fotoğrafta biçim bozma çekim sırasında aynalar ya da merceklerle ya da çekimden sonra baskı sırasında mekanik ve kimyevi yöntemlerle görüntüyü değiştirerek elde edilir.

BİYOMORFİK BİÇİM: Soyut sanatta geometrik biçimlerden çok bitki ya da hayvan biçimlerini anımsatan eğrisel dış çizgilerle oluşturulmuş biçimler. En tipik örnekleri Arp’ın resimlerinde görülür.

                             PORTRE ÇİZİMLER                               

BİRLİK: Resimde tüm öğelerin koordinasyonu ile asıl temanın, amacın vurgulanacağı bir birlik yaratılması.

BOYA: BÜNYESİNDE renk bulunan maddelere boya denir. Boyalar yapıldıkları yapıştırıcı maddelere göre isim alırlar: Yağlı boya, sulu boya gibi.

BOYUT: 1. Bir nesnenin uzunluk ölçüsüyle ifade edilebilen büyüklüğü. 2. Sanat yapıtında boyut kavramı, onun algılayıcıyla olan ilişkisini anlatmaktadır. Örneğin, resim sanatı iki boyutludur. Resmin betimlediği obje yüzeysel olmasa bile, sanat ürünü onu iki boyutlu bir yüzey üzerinde sunmakta ve izleyicide onu iki boyutlu algılamaktadır. Buna karşılık, heykel üç boyutlu bir sanat yapıtıdır. Mimari ürün ise dört boyutlu sayılmaktadır. Çünkü mimari ürünü kullanan kişi onu yalnızca eni, boyu ve derinliği bulunan bir obje olarak değil, içinde eylemde bulunulan bir yapıt olarak algılamaktadır. Kişinin yapıt içindeki ya da dışındaki sürekli devingenliği onu tek bir noktadan algılanan diğer sanat ürünlerinden ayırmaktadır. Mimari mekân zaman içinde değişen konuma göre, farklı sanatsal yaşantılar edinilmesini sağlar. O halde, en, boy ve derinlik boyutlarına ek olarak mimari yapıtta bir de zaman boyutu söz konusudur.
BÜST: Heykel sanatında baş ve vücudun üst bölümünü gösteren heykel türü.

-C- Dikkat !!!  Karakalem portre ve resim siparişi için tüm örnek sipariş çizimlerimizi ve hakkımızda detaylı bilgi için anasayfayı tıklayınız.Sizin ve sevdiklerinizin gerçek sanatsal karakalem portrelerini özenle ve beğenme garantili çiziyor 48 saatte özel ambalajında korunaklı bir şekilde kargoya veriyoruz.Sevdiklerinize gerçek manada duygusal,sanatsal ve kalıcı bir hediye vermek istiyorsanız hemen 0505 670 11 88 den ulaşınız.Türkiye’nin neresinde olursanız olun 600 km ye kadar 1 günde 600 km den fazlası 2 günde teslim ediyoruz.www.karakalemresim.net   

 

CANLI MODEL: Canlı hayvan ve insan vücudunun resme konu olarak seçilmesi.

CHIAROSCURO: Yağlıboya resminde keskin karşıtlıklar yaratacak biçimde düzenlenmiş ışık-gölge dağılımı. İlk kez İtalyan ressamı Correggio tarafından 16. yüzyılın başında kullanıldı. Caravaggio ve izleyicileri bu tekniği geliştirdiler. Georges de la Tour bu alanda ilginç örnekler verdi. Rembrandt ise, en büyük chiaroscuro ustası sayılır.

-Ç- Dikkat !!!  Karakalem portre ve resim siparişi için tüm örnek sipariş çizimlerimizi ve hakkımızda detaylı bilgi için anasayfayı tıklayınız.Sizin ve sevdiklerinizin gerçek sanatsal karakalem portrelerini özenle ve beğenme garantili çiziyor 48 saatte özel ambalajında korunaklı bir şekilde kargoya veriyoruz.Sevdiklerinize gerçek manada duygusal,sanatsal ve kalıcı bir hediye vermek istiyorsanız hemen 0505 670 11 88 den ulaşınız.Türkiye’nin neresinde olursanız olun 600 km ye kadar 1 günde 600 km den fazlası 2 günde teslim ediyoruz.www.karakalemresim.net   

 

ÇAĞRIŞIM: Yeni bir algı eylemiyle; eski fakat yeni eyleme geçirilmiş bir algı arasında kurulan bağdır.

ÇELİK KALEM: Bakır, çinko, pirinç gibi yumuşak madenler üzerine resmi doğrudan doğruya oymaya yarayan çelik uçlu kalemler.

ÇEŞİTLİLİK: Resimdeki ana temanın birliğinin çerçevesi içerisinde canlı ve zengin bir çeşitliliğin de elde edilebilmesi resmin albenisini arttıran önemli bir unsurdur.

ÇİNİ: Çin’den gelen / Killerin, suyla karıştırıldıklarında, plastik özellikleri olan, kolayca biçimlendirilebilen bir hamura dönüşme, pişirildikten sonra da sert, sağlam, değişmez bir yapı kazanma özelliklerine dayalı her türlü mimari eşya ve eşya üretme sanatı. / Seramik.

Çizgisel örnek çalışma :

ÇİZGİ: Nokta olarak başlarlar ve her yönde “düz, kıvrımlı, kırık, kalın/ince, koyu/açık” olabilirler. Bir doğru parçasının görsel simetrisidir. / Kalın bir fırçayla bir yüzey üzerine vurulacak uzun bir boya darbesi / Birden fazla noktanın bir araya gelmesiyle oluşan bir bütünlük.

ÇİZGİ DEĞERİ: Çok çeşitli çizginin oluşturduğu, farklı etkiler uyandıran çizgi değişiklikleri.

ÇİZGİSEL: 1. Bir yüzey üzerinde bir çizgi doğrultusunda yapılmış ya da düzenlenmiş betileri ve ya öğeleri niteler. 2. ince kontur çizgileriyle oluşturulmuş betileri ve bu tür betileri içeren resimsel yapıtları niteler.

ÇİZGİSEL KOMPOZİSYON: Hareket eden bir noktanın yüzeyde bıraktığı iz olarak tanımlanabilecek olan çizginin, kompozisyonda üstlendiği, alanı ortaya çıkaran  hareketi ifade etmek ya da dokuyu vermek, dengeyi sağlamak gibi rollerin başat olduğu türdeki kompozisyonlar “çizgisel kompozisyonlar” olarak tanımlanmaktadır.
 Sanatın ilk adımlarının, Lascaux(lascauks) mağarasın da olduğu gibi, çizgiyle atıldığı ve çizginin özellikle perspektif kurallarının henüz yeterince bilinmediği Rönesans öncesinde önemli olduğu bilinir. Barok dönemde ışık-gölge kullanımının devreye girişiyle çizgisellik ışığın imkân verdiği ölçüde kullanılır. Bu dönemde konturlar, çizgisel kompozisyonlarda olduğu gibi belirgin olmaz. 19. yy’da Neo-klasik dönemde yeniden önem kazanan çizgi ve çizgisel kompozisyon Romantizm ile birlikte nerdeyse kaybolmuştur. Empresyonistler tarafından da tamamen kaldırılmıştır. Sanatçıların bireysel çıkışlar yaptığı 20. yy’da ise Henri Rosseau, Paul Klee gibi sanatçılar tarafından kendi belirledikleri amaçlar doğrultusunda kullanılmıştır.
ÇÖMLEK: Çözülmüş çamurdan yapılmış toprak tencere .

 

-D- Dikkat !!!  Karakalem portre ve resim siparişi için tüm örnek sipariş çizimlerimizi ve hakkımızda detaylı bilgi için anasayfayı tıklayınız.Sizin ve sevdiklerinizin gerçek sanatsal karakalem portrelerini özenle ve beğenme garantili çiziyor 48 saatte özel ambalajında korunaklı bir şekilde kargoya veriyoruz.Sevdiklerinize gerçek manada duygusal,sanatsal ve kalıcı bir hediye vermek istiyorsanız hemen 0505 670 11 88 den ulaşınız.Türkiye’nin neresinde olursanız olun 600 km ye kadar 1 günde 600 km den fazlası 2 günde teslim ediyoruz.www.karakalemresim.net   

 

DADA: Edebiyat tiyatro ve görsel sanatlar alanında etkili olan uluslararası bir akım

DEFORMASYON: Konunun özelliğini bozmadan, konuyu daha etkili anlatabilmek için bazı yerlerini olduğundan fazla göstermek. Resimde biçimi bozma.

DEĞER: Bir nesnenin maddi ya da parasal karşılığı, değişim ortamı ya da benzeri bir standarda göre tahmin edilebilen miktar; ayrıca, nesnenin gerçek ya da olması gereken kıymetine, yaralıklarına ya da önemine göre göreceli statüsü. Felsefe, hukuk, işletme, matematik, dilbilim, psikolinguistik, resim, müzik, sibernetik, televizyon gibi alanlarda “değer” sözcüğü değişik anlamlar taşımakta ve farklı tanımlanmaktadır. Felsefenin bir dalı olan “aksiyoloji”, değerlerin estetikte, dinde, ahlakta ve metafiziksel alandaki tip ve nitelikleriyle ilgilenmektedir. Değer kuramıysa kıymetleri önem sırasına göre ayırıp sınıflandıran bir görüştür. Değerlerin nicel olarak ölçülebilme durumuna göre nesnel ve öznel değerlerden söz edilmektedir. Sanat ve mimarlık alanında mimari bir yapıya, bir sanat nesnesine ya da endüstri ürününe ilişkin iki tür değer tanımlanmaktadır. : Kullanıcının gereksinimini karşılamaya yönelik ürünün faydasıyla tanımlanan “kullanım değeri” ve mimarlık ya da sanat ürününün özellikle pazarlama ürünü olarak ortaya çıkmasıyla belirlenen “değişim değeri”. Kullanım değerine ilişkin değer yargıları kişiden kişiye, gruptan gruba değişebilmektedir. Örneğin bir sanat nesnesinin ESTETİK değerinden söz edildiğinde, o ürünü oluşturan bileşenlerin kompozisyonu, boyutları, ölçeği, rengi, dokusu, uyumu vb. Sanat ve estetik kavramıyla ifade edilen, öznel nitelikli göreceli kıymeti anlaşılmalıdır. Bir mimarlık ürününün ön kullanım değeriyse o ürünün performansı yani kullanım sırasında ortaya çıkan fiziksel, psikolojik, örgütsel, estetik vb gereksinmelere yanıt verebilme durumuyla tanımlanabilmektedir. Ayrıca herhangi bir ürünün bir meta olarak ekonomik değerinden (değişim değeri) söz edilebilir.

DEKALKOMANİ: 1930′larda Oscar Dominguez’ in (1906-58) GERÇEKÜSTÜCÜLÜK akımının OTOMATİZM kavramından yola çıkarak oluşturduğu teknik. Bu teknikte boya kalın bir fırçayla ince bir kâğıdın üstüne sıçratılır ve kurumadan ikinci bir kâğıtla yavaşça sürtülerek gelişigüzel dağılması sağlanır. Daha sonraları ERNST tarafından yağlıboyaya uygulanan bu tekniğin en önemli özelliği, yapıtın ön tasarımsız oluşturulmasıdır.

DEKLANŞÖR: Pozlandırma yapmak için obtüratörü çalıştıran düğme ya da kol.

DEKOLAJ: Duvarlara üst üste yapıştırılmış afiş ya da benzerlerinden koparılan parçalarla yapılmış bir tür kolâj (kesyap). İlk kez 1950′lerde Alman sanatçı Wolf Vostell (d. 1932) bu türde çalışmalar yapmış, ayrıca Fransa’da AFİŞÇİLER de bu tekniği uygulamıştır.

DEKOR: 1. Süs. 2. Tiyatroda olayın geçtiği yeri anlatmak için kullanılan resimli perdeler (panolar) ya da eşyaların tümü.

DEKORASYON: Dekor yapma işi, iç mimari, süsleme.

DEKORATİF: Süslü, süsleyici.

DENGE: Balans / Resimde kompozisyonu meydana getiren resim ve kompozisyon elemanlarının, resim alanında oluşturduğu görsel ağırlık etkileri ve bunların birbirleri ile ilişkisi, ağırlık uyumu. Dengenin sanatta nasıl kullanıldığı tahterevalliyi modeli ile kolayca anlayabilirsiniz. Aynı kilodaki iki kişi “simetrik” olarak oturduklarında oluşan denge, farklı kilolardaki kişilerle de “asimetrik” oturmalarla sağlanabilir; bu ikinci hal “dinamik denge” olarak da nitelendirilebilir.

DERECELENDİRME: Tonlarla, taramalarla vb. ile dereceli etkilerin yaratılması.

DERİNLİK: Resimde oluşturulan planlar ile elde edilen derinlik duygusu veya yanılsaması.

DESEN: Resmin çizgi ile ifade edilmesi.

DETAY: Bir bütünün en küçük parçaları, en ince noktaları, ayrıntı.

DETRAMP: Kuru sıva üzerine zamklı boya ile yapılan duvar resmi.

DEVİNİM: Resim sanatında resim düzlemi üzerinde yer alan betilerin yoğunlaşıp seyrelmesinden ve pozlarından kaynaklanan durağan dengenin bilinçli biçimde bozulması etkisi.

DIŞ SINIR (KONTUR): Bir biçimin veya hacmin dış çizgisi veya en dış kenarı (‘siluet’i).

DİMETRİ: Aksonometrik perspektifin bir türü. Üzerinde çizimi yapılacak nesnenin en, boy ve yükseklik ölçülerinin alındığı eksenler, simetride birbirleriyle izometridekinin aksine eşit açılar yapmazlar. Dolayısıyla, nesnenin iki boyutunun ölçüleri aynı oranda küçültülerek çizilirken, üçüncü boyutu bunlardan farklı oranda küçültülür.

DİYAFRAM: Işığa karşı duyarlı filmin ne kadar ölçüde ışık alması gerektiğini kontrol eden objektif üzerindeki sistem./ Fotoğraf makinesindeki filmin üzerine ne kadar şiddette ışık düşeceğini ayarlayan bölümdür.

DOKU: Bir sanat yapıtının yapısal özelliğine bağlı yüzeyinin görünümü ve/veya hissedilmesi ki düz ve/veya parlaktan kaba ve/veya mata kadar çeşitlenebilir.

DOKUMA: Eğirme veya başka yollarla iplik haline getirilerek veya elyafı birbirine değişik metotlarla tutturarak bir bütün meydana getirme yoluyla elde edilen her cins kumaş, örgü, döşemelik, halı, kilim, zili, cicim, keçe, kolonlar vb.dir.

DOKUMACILIK: Anadolu’da çok eskiden beri yapıla gelen, çoğu yörede geçim kaynağı olmuş ve olmaya devam eden bir el sanatıdır.

DOMİNANT: Bir kompozisyonda konunun ve resmin ilgi, hâkim noktası.

DOMİNANT RENK: Bir resimde görsel ilgiyi çekme noktasını oluşturan en etkin renk.

DUVAR RESMİ: Bir duvar ya da tavan yüzeylerine yapılan resimdir. / Fresk / Duvar yüzeyine yapılan her türlü resim

DÜZLEM: Mekânın iki boyutlu, düşey ya da yatay bir uzantısı. Mimari kompozisyonlarda somut değeri olsa da, resimde mekân ve hareket yanılsamasının ön koşuludur. Heykelde ise çok yalın geometrik biçimler dışında düzlem çokça ilgilenilen bir öğe değildir. Resimde tuvalin yüzeyi resimdeki mekânın en yakın boyutu olarak hissedilmekle birlikte, bu yüzeyin alt bölümü izleyiciye en yakın, en üstüyse en uzak mekânı içeren bir yer düzlemi olarak da yanılsanır. DERİNLİK yanılsamasını amaçlayan kompozisyonlar ön plan, orta plan, arka plan anlatımları bunları algılatan farklı derinlik düzlemlerinin vurgulanmasıyla oluşturulur.

-E-

EBRU: Kitre gibi kıvamlaştırıcı maddeler katılarak yoğunluğu arttırılan suya serpilen boyalarla bir desen elde edilmesi, suyun üstüne kapatılan kâğıda geçirilmesi sanatı./ kâğıt üzerine, özel yöntemlerle yapılan geleneksel bir süsleme sanatıdır.

EGZOTİZM: Başka ülkelerin sanatlarına olan hayranlık.

EKLEKTİK: Seçmecilik

EKLEKTİSİZM: Farklı sanatsal dizgelerden alınan öğelerin yeni bir dizge içinde yeniden kullanılması eylemi. Sanatta farklı çağ ve üsluplardan seçilip devşirilen öğelerin yeni bir tasarım ya da ürün oluşturmak için ele alınması olgusunu ifade eder. Bu durum 19. yüzyılda çok yaygın biçimde görülür. Bununla birlikte, eklektisizm bir üslup değil, bir davranış biçimi olarak değerlendirilmelidir. Ancak, farklı eklektisist üsluplardan söz edilebilir. Bu üslupların hepsinde davranış biçimi ortak olduğu halde, biçim malzemesinin devşirildiği çağ ya da üslup ve bunların yeniden düzgeleştirilişi farklıdır.

EKORŞE: İnsan ya da hayvan figürünü, kas yapısını göstermek amacıyla derisi yüzülmüş olarak betimleyen anatomik çizim. 15.yy’da Batılı sanatçıların anatomiye ilgilerinin artmasıyla atölyelerde, bu türden yapma modeller kullanma geleneği yerleşmişti. Özellikle LEONARDO DA VINCI gibi birçok sanatçı böyle modellerden çizim yapmıştır. Ekorşe figür çalışmalarının en önemli örneği, George Stubbs’ın (1724-1806) Anatomy of the Horse (1766; Atın Anatomisi) adlı ASİDE YEDİRME BASKI dizisidir. Stubbs bu çalışması için yaklaşık 10 yıl boyunca hayvan kadavralarını incelemiş ve 18 ay da çizim yapmıştır. Özgün çizimleri bugün Londra Kraliyet Akademisinde bulunan bu dizi, özellikle veterinerler ve hayvan ressamları arasında gerçeğe uygunluğuyla ün yapmıştır. 20.yy’da Paris Okulu’ndan SOUTINE, Derisi Yüzülmüş Öküz (1920, Grenoble Müzesi) adlı resminde olduğu gibi bazı yapıtlarında ekorşe figürler kullanmıştır.

EKSENSEL: Bir eksen doğrultusunda ya da bir eksene göre oluşturulmuş kompozisyonları nitelemek için kullanılır. Örneğin, Rönesans resimleri eksensel bir düzen gösterir.

EKSLİBRİS: Bir kimsenin isminin baş harflerini ilgili bir resimle birlikte düzenleyip sembolize etmek. Bu semboller etiket olarak hazırlanır ve kişinin sahip olduğu kitap kapaklarının iç yüzüne konulur.

EKSPRESYONİZM: ifadecilik.

EMPRESYONİZM: İzlenimcilik.

ENTERİYOR: Ev içi resim.

ESKİZ: Bir projede, tasarımda veya sanat eseri niteliği taşıyan bir çalışmada, eserin son durumuna yakın ön hazırlık çalışmaları. / Eskiz, taslak çalışmalarından daha kapsamlı bir çalışma aşamasını ifade eder.

ESPAS: Uzam / Bir resimde nesneler, formlar ve biçimler arasındaki boşluk, mesafe, ara, / Boşluktaki nesnelerin, formların ve biçimlerin birbirlerine göre ön-arka plan ilişkisi.

ESTETİK: Eşsiz güzellik / duyumsamak, algılamak

ETNOGRAFYA: Toplumların kültürlerini inceleyen bilim dalı. Çoğunlukla ilkel toplulukları ve halk kültürünü ele alır.

ETÜT: Herhangi bir konuda derinlemesine, ayrıntılı araştırma ve inceleme / Resimde uzun süreli ayrıntılı çizim ve boyama alıştırmaları.

EX LIBRIS: Bir kitabın başlık sayfasında yer alan ve sahibinin kim olduğunu gösteren özel simge ya da damga.

EVANİ: Kap kacak / 18. yüzyıla kadar Osmanlılarda Çini eşyalara verilen isim.

-F-

FANTASTİK: Gerçek olmayan, hayal edilen

FANTEZİ SANAT: Düşe, doğaüstüye, büyüye ya da kurgubilime başvurarak gerçeği hiçe sayan sanat.

FİGÜR: Resimde kullanılan canlı eleman / iki ve üç boyutlu çalışmalarda insan ve hayvan formunun kullanılması.

FİGÜRATİF SANAT: Resim ve heykel sanatlarında, yalnızca gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanan sanat anlayışı. Soyut ya da nonfigüratif sanata karşıt bir yönelimdir.

FİLTRE: Filmlerin üretildikleri renk ısılarında kullanılmamalarından kaynaklanan renk ve ton hatalarını gidermek için kullanılan saydam ya da yarı saydam malzeme.

FLAŞ: Fotoğraf çekimleri sırasında yeterli ışığı sağlamak için kullanılan aydınlatıcı cihaza Flaş denir.

FORM: Biçim / Üç boyutlu nesnelerin yapısal özelliği, boşlukta kapladığı alan.

FORMAT: Genel biçim, ölçü

FORMALİST: Biçimci

FOTOĞRAF: Görüntünün bir mercekler sistemi aracılığıyla eczalı duyar kart üzerinde sabitleştirilmesiyle oluşan resimdir.

FOVİZM: Fransa’da etkili olan dışavurumcu resim üslubu olarak nitelenir.

FRESK: Duvar resmi / Islak kireç sıva üzerine, ezildikten sonra su ya da su ve kireç bileşimi bir bağlayıcı ile karıştırılan pigmentlerle yapılan resim.

FRONTAL / ALINSALLIK: Sanat yapıtında insan vücudunun ve özelliklede, omuzdan yukarısıyla başın tam ön cepheden betimlenmesi.

FROTAJ: OTOMATİZM doğrultusunda çalışan Gerçeküstücü sanatçıların uyguladığı “sürtme” tekniği. ERNST tarafından geliştirilen bu teknikte ahşap, taş ya da dokuma gibi dokulu bir yüzey üstüne yerleştirilen kâğıda siyah ya da renkli bir malzeme sürtülerek dokunun kâğıda geçmesi sağlanır. Böyle elde edilen rastlantısal desenler resimsel tasarımın temelini oluşturur. Türkçede “sürtme” ya da “ovalama” terimleriyle de karşılanır.

FÜTÜRİZM: Zamana bağlı çeşitli durumlar ile çeşitli yaşantıları birleştiren görüş.

-G- Dikkat !!!  Karakalem portre ve resim siparişi için tüm örnek sipariş çizimlerimizi ve hakkımızda detaylı bilgi için anasayfayı tıklayınız.Sizin ve sevdiklerinizin gerçek sanatsal karakalem portrelerini özenle ve beğenme garantili çiziyor 48 saatte özel ambalajında korunaklı bir şekilde kargoya veriyoruz.Sevdiklerinize gerçek manada duygusal,sanatsal ve kalıcı bir hediye vermek istiyorsanız hemen 0505 670 11 88 den ulaşınız.Türkiye’nin neresinde olursanız olun 600 km ye kadar 1 günde 600 km den fazlası 2 günde teslim ediyoruz.www.karakalemresim.net   


GALERİ: Sanat eserlerinin konulduğu ya da sergilendiği salon.

GEÇİŞ: Yan yana gelen biçimlerin farklı nitelikleri arasında uyum ve algı sürekliliğini sağlayan geçiş ya da uyarlama için kullanılan terim; özellikle klasik kompozisyonlarda bütünlüğü bozmamak için önemlidir.

GLIPTIC: Sözcük anlamı; boşaltmak, kazımak olup, genellikle taş işçiliğinde kullanılır / Mühür kazıma.

GOMALAK: Hindistan’da yetişen bir bitkiden üretilen ve ispirtoda eritilerek mobilya yapımında kullanılan bir çeşit zamk.

GOTİK: 12. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar devam eden Avrupa Orta çağ sanatında bir stil.

GÖLGE-IŞIK IŞIK DÜZENİ YA DA DAĞILIMI: Yalnızca batı resim sanatına özgü bir kavram olan “gölge-ışık düzeni”, sanatsal gerçekliğin yeniden üretilmesi için gerekli olan bir yanılsama tekniğidir. Resimsel yapıtın içerdiği tüm betiler, bu teknik sayesinde bir kısmı gölgeli, diğer kesimleri ise aydınlıkmış izlenimi verecek biçimde betimlenirler. Böylelikle, bir yüzey sanatı olan resmin üç boyutlu nesneleri ifade etmekteki yetersizliği bir ölçüde giderilmek istenmiştir. Gölge-ışık düzeni Batı sanatının çeşitli dönemlerinde farklı bir tutumla gerçekleştirilmiştir. Örneğin, Rönesans resimlerinde betiler tek ve noktasal bir ışık kaynağından aydınlatılmış nitelikte betimledikleri halde, Barok’ta hemen hemen her beti ayrı ışık kaynaklarından aydınlanmış gibi resmedilmiştir. İzlenimci resmin ortaya çıkışı sonrasında gölge-ışık düzeni bütünüyle kullanım alanından çekilir ve Modern Sanat’ta hiç görülmez. Son yıllar Yeni Gerçekçilik gibi bazı figüratif akımlar bu tekniği yeniden gündeme getirmeyi denemektedirler.

GÖRÜNÜŞ: Bir yapı veya herhangi bir nesneyi geometrik ve düşey iz düşümlerle gösteren ölçekli çizim.

GRAFİK SANATLAR: Resim, heykel, mimari ve dekoratif sanatlar gibi plastik sanatların önemli kollarından biridir. Diğer sanat dallarında estetik ön planda olduğu halde grafik sanatlar estetik ve mekaniğin iç içe olduğu bir sanat dalıdır, çünkü bu sanat dalında yapılan her iş baskılanmak (kopyalanmak) için yapılır. Baskı da bir teknik gerektirdiğinden o tekniği bilmek gerekir. Resim, fotoğraf, yazı ve karikatür sanatlarından yararlanan bu sanat dalı diğer sanatlardan farklıdır.

GRAVÜR: Metal levhanın kazılmasıyla yapılan baskı tekniği. / Ahşap ya da metal baskı kalıpları ile kazı resim tekniği kullanılarak yapılmış sanatsal ürün.

GREN: Fotoğrafın üzerindeki keskinlik, kumluluk oranı. Gren arttıkça kumluluk artar.

GROTESK: Alaycı, gülünç, akıl dışı.

GRİFON: Baş ve kanatları kartal, gövdesi aslan biçiminde mitolojik yaratık.

-H-

KARAKALEM DE HACİM (FORM): kara kalem ::::Heykel gibi, mekânda yer işgal eden bir kütleye veya hacme dairdir. Bu yanılsamayı sağlayabilmek için sanatçılar modele etme veya tarama gibi teknikler kullanırlar.

HAPPENİNG: Önceden tasarlanmamış, anlık dürtülerle yönlendirilen ve bir toplulukça gerçekleştirilen sanatsal eylem.

HAREKET (DİNAMİZM): Enerjisi veya gücü var gibi görünen, resimlerin devinim halinde olduğu izlenimi veren yanları. Bu devinim aslında gerçekte yoktur; ancak öznelerin akla getirdiği gayretkeş eylemlerin yarattığı yanılsamadır.

HAT: Arap harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatı.

HATTAT: Hat sanatıyla uğraşan kişiye “güzel yazı yazan sanatçı” anlamına gelen “hattat” adı verilir.

HAVA PERSPEKTİFİ: “Atmosferik Perspektif” olarak da bilinir. Resim sanatında fon farklılıklarıyla yaratılan derinlik yanılsaması. Uzaktaki nesnelerin havanın etkisiyle daha açık tonla algılanması temeli üzerine kurulmuştur. Atmosferdeki nem, toz parçacıkları ve benzeri maddeler, ışığın saçılmasına neden olur. Bu saçılmanın derecesiyse renge, yani ışığın dalga boyuna bağlıdır. Kısa dalga boyuna sahip olan mavi en fazla saçılım yarattığından, renklerin uzaklaştıkça maviye çaldığı görülür. Uzun dalga boyuna sahip olan kırmızıysa en az saçılıma olanak tanıdığından, uzaktaki parlak nesnelerde mavinin azalmasına ve renklerin kırmızıya çalmasına neden olur.

Bir terim olarak ilk kez LEONARDO da VİNCİ tarafından kullanılmakla birlikte hava perspektifi Antik Çağ’dan beri bilinmektedir. ROMA döneminde Pompei’deki duvar resimlerinde kullanılmış, 8.yy’daysa ÇİN resimlerinde görülmüş ve en yetkin düzeyine Song dönemi manzara resimleriyle ulaşmıştır. Bütün Ortaçağ boyunca unutulan bu teknik, 15. yy’da Flaman ressamlarınca yağlıboya resimle birlikte yeniden kullanılmaya başlanmıştır. 16. yy’da Vinci’nin dışında bu teknikten yararlanan en önemli RÖNESANS ressamları CORREGGİO ve TIZIANO’ydu. 17. yy’da RUBENS, CLAUDE LORRAIN, Albert Cuyp ve HOBBEMA özellikle MANZARA resimlerinde hava perspektifini ustaca kullanmışlardır. Bu tekniği bütün olanaklarıyla doruk noktasına çıkaran sanatçıysa J.M.W.TURNER olmuştur. Turner’in resimlerinde sonsuza uzanan mekân duygusu ve buğulu atmosfer, daha sonra MONET ve İzlenimcilik’in öbür temsilcileri tarafından da kullanılmıştır.

HEYKEL: Çeşitli maddelerden yontulmak, yoğrulmak ya da kalıba dökmek suretiyle yapılan ve bir düşünceyi canlandıran üç boyutlu sanatsal obje / Üç boyutlu sanat yapıtları.

HUE: Bu tanım kırmızı, sarı, yeşil, mavi gibi renk skalasındaki değişik dalga boylarını anlatır.

-I-

IŞIK – GÖLGE (CHİARASCURO): Tek renkli resimlerde ton farklılıklarıyla elde edilen aydınlık ve karanlık alanları tanımlar. Resimden önce ağaç baskıda uygulanan ışık- gölge karşıtlığı figüre heykelsi bir görünüm kazandırır. Resim alanında önce Leonardo da Vinci’nin yapıtlarında uygulanmakla birlikte, Barok dönemde yaygınlık kazanır ve Romantik dönemde de yoğun duygusal etki yaratmak amacıyla kullanılır.

Çizgisel bir kompozisyonda ışık genel anlamda kullanılırken, Leonardo sonrasında ve özellikle de Barok dönemde genellikle kompozisyonun bir köşesinden geldiği düşünülen diyagonal ışık kullanımı söz konusudur ve kompozisyonun ışıklı kısmı belirginlik kazanır. Böylelikle Barok resim bir tiyatro sahnesi kullanılan ışık da takip ışığı gibi algılanır. Işığın verdiği imkânlar çerçevesinde sınırlanan kontur çizgisinin eriyip arka fondaki gölgeli kısma geçmesi ışık- gölge kullanımına dayalı kompozisyonların tipik özelliğidir.

-İ-

İDEAL: Bir işte veya bir çalışmada amaç edinilen üst düzey hedef.

İDEALİZM: İdealizm en basit deyişle standartlaşmış biçim anlamına gelir. Sanat alanında maddesel bir nesneyi değil de, onun zihinsel kavramının tasarımını karşılayan sanat yapıtı, aslında bir idea’nın tasarımıdır. Platon’ a göre idealar tek gerçekliklerdir ve sanatın gerçek işlevi de tek gerçeklikler olan bu ideal biçimlerin yansıtılmasıdır. Böylece mimesis ( öykünme, taklit) kuramı oluşur. Mimesis kuramının oranlara, klasik armoni kurallarına ve geometriye dayalı ilgisinin yüzyıllardır insan zihninde yer alması sanatçıları seçme yapmaya zorlamış ve mutlak güzellik anlayışına ulaşmak için ideal biçimler yaratılmıştır.

İdeal sanatın kurucuları Yunanlı sanatçılardır. Yunan tanrı ve tanrıçalarında, Roma’ da imparatorluk tasvirlerinde, Rönesans’ ta genel figür anlayışı içerisinde kullanım bulan bu anlayıştan, modern dönemde de lider tasvirleri söz konusu olduğunda yararlanılmıştır.

İDOL: Çok tanrılı dinlerde küçük tanrı ya da tanrıça heykelciği.

İKON: Ortodoks kilise sanatında Hz. İsa ve Hz. Meryem ya da azizleri simgeleyen resim.

İKONOGRAFİ: 1. Dinsel içerikli sanat yapıtlarında dinsel olay ya da kişi ile ilgili tipleşmiş hatta bir ölçüde standartlaşmış biçim düzenlerini veya kalıplarını inceleyen bilimsel disiplin. 2. Simgesel dil.

İMGELEM: İmgelerin birbiriyle olan ya da kurulabilen bağlantısını kurma yetisidir.

İRONİ: Alaysılama,alaya benzer ciddi olmayan tutum.

İSKELET: Bir yapı,anıt,heykel mobilya v.b.’nin taşıyıcı strüktürü.

İSTOMP: Kara kalem çalışmalarında yumuşak bir ton elde etmek için kullanılan kâğıttan yapılmış kalem.

İZOKEFALİ: Bir kompozisyonda tüm figürlerin boy ve önem farkı gözetilmeksizin başları aynı hizaya gelecek biçimde yerleştirilmesi. Özellikle YUNAN sanatının Klasik Dönem kabartmaları için kullanılan bu terim, resim ve grafik sanatında da geçerlidir.

-J-

JANR-TÜR RESMİ: 17. yy itibariyle burjuva kesiminin gündelik yaşamını gerçekçi bir biçimde betimleyen küçük boyutlu resimler için kullanılmaktadır. Tür resminin konusunu orta sınıfın ve de özellikle de köylülerin yaşamı oluşturur. 17. yy Hollanda’ sının Protestan kesiminde öne çıkan bu tür resimler, boyutları itibariyle burjuva kesiminin evlerine de girebilmiştir. Karşıt görüşler bulunmakla birlikte bu resimlerde Protestan ahlakının yüceltildiği ve resimlerin her birinin ahlaki çıkarımlar sağladığı bilinir.

-K-

KABARTMA: Bir düzlem üstüne tasarlanıp gerçekleştirilen heykel türü.

KADRAJ: Her türlü resimsel düzenin çerçeve sınırlarının belirlenmesi işlemi. Özellikle fotoğraf sanatı ürünleri için kullanılır.

KALİGRAFİ: Güzel el yazısı.

KAOLEN: Porselen yapımında kullanılan kaliteli beyaz kil.

KAPALI KOMPOZİSYON: Resim sanatında bir yüzey üzerinde betimlenen tüm gerçekliğin kompozisyonun sınırları içinde bulunması durumu. Böyle bir kompozisyonda betinin tümü resim düzlemi içinde bulunmak zorundadır; sadece bir kesiminin resmedilmesi söz konusu olamaz. Doğal gerçeklik düzleminde betimlenmesi amaçlanan tüm nesneler düzenli bir “istif” içinde bakış açısı içinde yer almazlar. Kapalı kompozisyon bunları sanatsal gerçeklik düzleminde yeniden ürettiği zaman, hepsi bakış açımız içinde bulunuyormuşçasına betimler.
Kapalı kompozisyonun en belirgin örnekleriyle Rönesans sanatında karşılaşılır. Bu tür örnekler, resim düzlemi üzerinde betimlenenin dışında dışın da kalan dünyayla ilgili hiçbir ipucu vermezler. Buna karşılık, karşıt uç olan açık kompozisyonda ve onun en yoğun kullanıldığı Barok’ta, betiler doğadan alınmış bir kesitmişçesine kompoze edilir. Doğal gerçeklik kompozisyonu sınırlarının ötesinde de varlığını sürdürmektedir; resim bu izlenimi vermeyi amaçlar.

KARKAS: Ahşap,çelik ya da betondan iskelet yapı.

KARŞITLIK: Resmin diğer tüm unsurları arasındaki karşıtlıklar resmin anlatım olanaklarının en önemli unsurlarından birisidir.

KARŞI SANAT: Dadacılarca öne sürülen bir terim. Her tür akademikleşmiş sanata karşı olan dada akımı yandaşlarınca günün geçerli tutucu eğilimlerini eleştiri amacıyla üretilen tüm yapıtları niteler. Bu eleştirel tutum bir pisuarın sanat yapıtı olarak sergilenmesine dek varmıştır. İster eklektisist ister modern doğrultuda olsun, sanatta yaratma sorunuyla ilgilenen tüm anlayışları yadsımıştır. Karşı-sanat yandaşları için bir biçim bulma ya da oluşturma kaygısı söz konusu değildir. Onlar biçimleri veya sanatsal öğeleri, ancak, çevrelerindeki nesneler arasından seçerler; ama kendileri bir üretime kalkışmazlar.

KAŞİ: 18. yüzyıla kadar Osmanlılarca Mimaride kullanılan Çiniye verilen isim.

KEÇE: Hayvansal liflerden genellikle yünün ısı, nem, basınç altında, sabun, yağ, asit vb. yardımıyla birbirlerine kenetlenmelerini sağlayarak oluşturulan dokudur.

KISALTIM (RAKURSİ): Resim sanatında tek bir figürün ya da nesnenin, derinlik duygusu verecek şekilde betimlenmesi anlamına gelen terim, derinlik duygusunu yanılsama yoluyla yaratması açısından bir perspektif türü olarak kabul edilir. Kısaltımda, betimlenen nesneye ya da figüre belli bir uzaklıktan ya da alışılmadık bir açıdan bakıldığında ortaya çıkan biçim bozmalar yumuşatılarak tuvale aktarılır. Örneğin; yatan bir figürün ayakucundan bakıldığında, ayaklar olduğundan büyük, baş da küçük görünür. Kısaltımı kullanan sanatçı, ayakları göründüğünden küçük, başı da o oranda büyük vererek biçim bozmaları yumuşatır. Sanat tarihinde kısaltımın en iyi bilinen örneği Mantegna’nın Ölü İsa adlı kompozisyonudur.

KITSCH: Özellikle 20. yy içinde üretilmiş çeşitli nesnelerde rastlanan zevksiz, kökeni belirsiz ve estetik değer taşımayan bir tasarım anlayışını nitelemek için kullanılan bir terim. Türkçede yakın anlamlı olarak “rüküş” sözcüğüyle karşılanabilir. Kitsch, grafikten endüstri tasarımına ve mimarlığa kadar uzanan geniş bir alanda estetik düzey düşüklüğünü nitelemek için kullanılır. Stuttgart’ta bu tür ürünleri sergilemek için bir de müze açılmıştır.

KİL: Çapı; 0,005 mm’den küçük olan toprak parçacıkları. / Porselen ve seramiğin ana maddesi olan ve hidratlı Alüminyum Sülfat olan yoğrulabilen, kuruduğunda ise kırılmaya karşı direnç gösteren malzeme.

KİNETİK SANAT: Devingenlik niteliğine sahip heykel sanatı ürünü.

KLASİK: Her zaman için beğenilen, modası geçmeyen, eskimeyen eserlere verilen ad.

KOLÂJ: Dadacılarca yaratılmış bir resim tekniği. Elde mevcut her türlü basılı, çizili ya da foto grafik malzemenin bir yüzey üzerine yeni bir kompozisyon oluşturacak düzende yapıştırılmasıyla elde edilir. Böylelikle, kendileri sanatsal nitelikte olmayan çeşitli malzemeler, yalnızca yeni bir kompozisyon oluşturmak için kullanılmaları sayesinde bir sanat yapıtı meydana getirirler. Bu durumda sanatsal üretim süreci, sadece bir kompoze etme etkinliğine indirgenmiş olur.

KOMPOZİSYON: Bir sanat yapıtında öğelerin düzenlenmesi – bir ölçüde iskelete benzetilebilir – vazgeçilemez ancak görünmez olan alt yapı.

KONSTRÜKSİYON: 1. Bir yapıda taşıyıcı nitelikte olan ya da olmayan bütün imalatlar. Bir inşa etme eylemi sonucunda ortaya çıkan ve bir araya gelerek yapıyı oluşturan öğeler bütünü. 2. İnşa etme etkinliği. Yapım.

KONSTRÜKTİVİZM: Resim,Heykel ve mimarlık alanına egemen olmuş bir sanat akımı.

KONTRAPOSTO YA DA KONTRAPOST: Resim ve heykelde insan betisi resmedilir ya da heykeli yapılırken kullanılan klasik duruş (poz) biçimlerinden biri. Bu pozda ayakta duran kişi, kalçası ve bacaklarıyla gövdesinin üst kesimi hafifçe farklı yönlere dönük olarak betimlenir. Sözcüğün kökeni İtalyanca “contrapposto”dur.

KONTRAST: Siyah-beyaz arasındaki ton farkı veya konu üzerinde görülen parlak ışıklarla gölgeli kısımlardan yansıyan ışıkların oluşturduğu açıklık-koyuluk farkına verilen addır.

KONTUR: Dış çizgi. Bir nesnenin dış hatları, sınırları anlamına gelen terim, nesnelerin siluetlerinin ya da kütle içindeki biçimlerinin çizgisel olarak belirlenmesine yarar.

KROKİ: Resim sanatında yalnızca çizgi ile yapılan ve ana hatları gösteren, ayrıntılara inmeyen taslak. Kroki bir yapıtın ön çalışması niteliğinde olabileceği gibi, böyle bir amaç gözetilmeden de yapılabilir. “Eskiz” sözcüğü ile yakın anlamlıdır. Mimarlıktaysa, daha çok, bir yapıyı çevresiyle birlikte gösteren ayrıntısız ve şematik bir plan anlamına gelir.

KROMATİK: Sanat yapıtında “renkli” anlamında niteleyici olarak kullanılır.

KROMETERAPİ: Renklerle tedavi.

KURGU: Bir sanat eserinde, eseri meydana getiren sanatsal öğelerin sanatçını isteğine ve yaratıcılığına bağlı olarak bir araya getirilmesi.düzenlenmesi ve eserin bütünlenmesi.

KUROS: Çıplak genç heykeli / Grek dilinde : Delikanlı, genç

KÜBİZM: Kendini geometrik dille ifade eden bir sanat akımı / Doğa görünüşlerinin geometrik parçalanmaya tabi tutup, tablo yüzeyini doğa unsurlarından kurtararak yeniden inşa etme anlayışı.

-L-

LAHİT: İçine ölülerin konulduğu özel sanduka.

LASCAUX: Fransa’nın Dordogne bölgesinde, Montignac yakınlarındaki Vezere vadisinde, içindeki çok önemli tarih öncesi duvar resimleri ile ünlü mağara.

LAVİ: Sulandırılmış tek renkle ya da mürekkeple yapılan çalışma. / Siyah, kahverengi ve çini mürekkebi gibi koyu renk boyaların sulandırılması ile elde edilen ve açıktan koyuya doğru pek çok değerler sağlayan resim çalışması.

LEKE : Resim yüzeyi üzerine boya ile yapılmış iz.

LİTOGRAFİ: Taş baskı / Litografi sözcüğünün kökü eski Yunanca olup “taş üzerine yazılmış” anlamına gelir. Mikroskobik deniz hayvanlarının kireçtaşı kabuklarından meydana gelmiş yer tabakalarının basıncı altında ve milyonlarca yılda oluşmuş doğal taşlar baskı kalıbı olarak kullanılır.

LİNOL BASKI: Düz baskılı grafik tekniği.

LOKAL RENK (MEVZİL RENK): Bir cismin natürel görüntüsünü vermekte kullanılan renge “local renk” (mevzil renk) denir.

LUSTRE: Parlaklığın, ışıklılığın çeşitlemeleridir.

-M-

MAKET: Var olan ya da tasarlanan bir yapıtın tümünün ya da bir bölümünün ya da bir yapı elemanının, ölçekle küçültülerek ya da büyültülerek yapılan üç boyutlu temsili modeli.

MAKİNE DEVRİMİ: 18. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar olan endüstriyel gelişme

MANIERISM: Rönesans anlayışını takip eden süreçte ve daha sonrasında Avrupa’ya ve Avrupa ülkelerinin deniz aşırı sömürgelerine uzun sure hâkim olan barok sanattan önce kısa bir sure için etkin olan akıma manierism denir.

MEKÂN (ESPAS): Uzayın sınırlanmış parçası. Mimarlık mesleğinin konusunu oluşturur. Aynı zamanda, mekân bir mimari ürünün vazgeçilmez tek niteliği, bir mimari ürünü var eden temel koşuldur. Bir mekân oluşturmak için onun mutlaka her yönden kesin engellerle sınırlanması gerekmez. Mekânı oluşturan sınırlama fiziksel olabileceği gibi, yalnızca görsel de olabilir. Örneğin, ışık herhangi bir somut engel niteliği taşımadığı halde, bir mekânı belirleyebilir. Mekân yalnızca bir yapının “içi” olarak düşünülmemelidir; yapıların tek başlarına ve diğer yapılarla birlikte oluşturduğu bir “dış mekân”da söz edilebilir.

Ayrıca, mekân bir mimari ürünün dördüncü boyutudur. Bir yapıyı üç boyutlu bir kitle olmaktan çıkaran özellik bir mekâna sahip olmasıdır. Yapı onun sayesinde, en, boy ve yüksekliğin ötesinde bireyin devingenliğinden kaynaklanan anlık yaşantılarla edinilen bir mekân boyutu kazanır. Mekân boyutunun kişinin devingenliğinden ötürü, sayısız yaşantılar yaratabilme niteliği mimarlıkta birinci boyuttan bahsedebilmeyi olanaklı kılmaktadır.

MİMESİS: Görülen şeylerin taklidi anlamına gelen bir terim olan mimesis, Türkçede “yansıtma” ya da “öykünme” terimleriyle ifade edilmektedir.

MİNYATÜR: Ortaçağ Avrupa’sında el yazması kitapların bölüm başlarındaki ilk harfler “minium” denilen maden kırmızısı (sülüğen) ile boyanıp süslenirdi. Daha sonraları kitapları süslemek için yapılan resimlere de bu ad verilmiştir.

MİNYATÜR: Çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen addır. / Özel yöntemlerle işlenmiş küçük boyutlu resim.

MİNİMAL SANAT: Soyut sanatın vardığı en uç nokta.

MİTOLOJİ : Bir milletin uydurduğu ve inandığı efsanelerin tümü.

MODEL: Bir sanatsal çalışmada anlatılmak üzere seçilen nesne.

MODELAJ : Kil ve bal mumu gibi şekillendirmeğe uygun gereçleri, özel tahta kalemleriyle ya da elle şekillendirme sanatı. Bu biçim heykel yapımında döküm ya da model için kullanılabileceği gibi, sanatsal bir ürün olarak da değerlendirilebilir. Terim; resim, çizim ve fotoğrafçılıkta ışık, ton karşıtlığı, renk ve perspektif denetimiyle iki boyutlu biçimlere gerçekteki üç boyutluluk yanılsamasını kazandırmak için yapılan uygulamayı karşılar.

MODERN : Geleneksel olmayan, çağdaş görüşü ifade eden.

MODLE ETME: Resimde gölgeleri, gölgelemeyi ve ışıklı noktaları kullanarak biçimlerin gerçek oldukları ve hacme sahip oldukları yanılsamasını sağlama tekniği. Resim ve heykelde form verme işi.

MONOGRAM : Herhangi bir kişinin ya da sanatçının isminin baş harfleriyle yapılan düzenleme.

MONOTİPİ BASKI: Boyalı cam veya metal levhalar üzerine kâğıt bastırılarak uygulanan baskı tekniği.

MONOKROMİ: Bütün görsel sanatlar ve mimarlıkta tek renklilik. Yalnızca siyah ve çeşitli gri tonları kullanılarak yapılabileceği gibi, aynı rengin tonlarıyla da gerçekleştirilebilir. Polikromi (çok renklilik) sözcüğünün karşıt anlamlısıdır.

MOTİF: Bir yapıtta yinelenen çizgi ve renklerin her birine verilen ad.

MOZAİK: küçük renkli cam ve taşların yüzey tabakasına yan yana yerleştirilmesi ile oluşturulan bir resim türü.

MSURHMK (KIS.): Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Koleksiyonu.

MULAJ: 1. Heykel yapımı için alçı ya da metal eriyiğini kalıba dökme işlemi. 2.H erhangi bir nesnenin alçı ya da bal mumu ile kalıbının alınması işlemi. 3. Yukarıdaki işlerin sonucunda elde edilen kalıp.

MULTİPLES: Çoğaltılmış nesneler; 20. yüzyılın ortalarına değin, yalnızca döküm heykellerle grafik sanatları ürünlerinde sınırlı olarak uygulanan “Çoğaltma” yöntemi. Bu tarihten sonrada başka sanat ürünleri içinde kullanılmıştır.

MÜZE : Sanat ve bilim eserlerinin görülüp yararlanılması için sergilenen yer.

-N-

NAİF RESİM: Herhangi bir mesleki eğitim görmemiş ressamlarca üretilen ve çocuksu bir betimleme anlayışını yansıtan resim sanatı ürünleri. Naif resim perspektifin kuralların yadsıyışı ve çocuksu anlatımı dışında genel üslup özellikleri göstermez. Naif ressamlarca geliştirilen teknik ve üsluplar, hemen daima kişisel niteliktedir. Bunlarda çoğu kez büyük bir ayrıntı zenginliği gözlemlenir. Dış gerçekliği akademikleşmiş yanılsama teknikleriyle değil de, adeta “masum bir gözle” algılayıp betimlemeleri açısından sanatsal değer taşırlar. 19. yüzyılın ikinci yarısında beliren Naif Resim’ in en tanınmış ustaları H. Rousseau ve G. Moses’dir.

NAKKAŞ / MUSAVVİR: Minyatür sanatçısı.

NATÜRMORT: Ölü doğa resmi.

NEFT YAĞI: Sakız ağacı cinsi bir ağaçtan ya da çam ağaçlarından çıkarılan reçineli bir sıvıdır. Bu maddeyi imbikten çekerek elde edilen sıvıya terebentin denir. Toz boyalardan yağlı boya yapmak ve boyaları sulandırmak için kullanılır. Boyalar neft yağında eritildikten sonra içerisine bezir yağı katılmak suretiyle koyulaştırılır. Neft yağı yağlı boyayı çürüttüğü için fırçaları ya da boyanın bulaştığı yerleri temizlemeye yarar. Yağlı boyanın çabuk kuruması için de az miktarda neft yağı ile karıştırılabilir.

NEGATİF: Çekilen konuların ters tarafa görüntü veren özelliğe sahip film görüntülerine negatif denir.

NEOKLASİSİZM: Yeni klasisizm.

NOKTA: Küçük ve merkezi nitelik gösteren dairesel leke veya benektir. / Merkezi dengeye sahip bir yüzeysel etki öğesidir.

NONFİGÜRATİF SANAT: Resim ve heykelde, gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanmayan sanat anlayışı. Nonfigüratif sanatta betiler gerçek birer nesne ya da varlık olarak tanınamazlar. Onlar yalnızca sanatsal gerçeklik düzleminde var olurlar.

“Non-figüratif sanat” sözcükleri günümüzde artık sanat yazını alanında pek kullanılmamaktadır. Sözcük anlamının “betisel olmayan sanat” oluşu nedeniyle, “nonfigüratif” nitelemesi gerçekte bu sanat anlayışını tam olarak anlatamamaktadır. Hangi anlayışta üretilirlerse üretilsinler, tüm resim ve heykel yapıtları betisel niteliktedir. Dolayısıyla, ayırıcı ölçüt bu değil, betilerin gerçek varlıklara mı, yoksa sanatçının imgelem dünyasına mı gönderme yaptığıdır. Bundan ötürü, nonfigüratif sanat yerine günümüzde Soyut Sanat terimi yeğlenmektedir.

NÖTR RENKLER: Işığın tek bir dalga boyunu yansıtmayan tonlardır. Bu tonlar sadece karanlığın veya aydınlığın etkilerini “siyah-beyaz veya gri olarak” yaratan tonlardır.
NÜ: Resim ve heykel sanatında çıplak kadın betisi. İlk olarak Antik Yunan ve Roma sanatlarında görülen nü, Ortaçağ’da hemen hemen ortadan silinir. Bu dönemde çıplak kadın betisi sadece Havva’yı ve cehennemde cezalandırılma sahnelerini resmetmek için kullanılmıştır. Rönesans nü’yü yeniden keşfederek geniş ölçüde uygulamıştır. Bu dönemden başlayarak kullanımı Avrupa sanatında hiç azalmadan sürer. İslam ve genel olarak Doğu sanatlarında ya hiç, ya da pek seyrek görülür.

NÜANS : Renk ayrıntısı, renk derecesi.

-O- Dikkat !!!  Karakalem portre ve resim siparişi için tüm örnek sipariş çizimlerimizi ve hakkımızda detaylı bilgi için anasayfayı tıklayınız.Sizin ve sevdiklerinizin gerçek sanatsal karakalem portrelerini özenle ve beğenme garantili çiziyor 48 saatte özel ambalajında korunaklı bir şekilde kargoya veriyoruz.Sevdiklerinize gerçek manada duygusal,sanatsal ve kalıcı bir hediye vermek istiyorsanız hemen 0505 670 11 88 den ulaşınız.Türkiye’nin neresinde olursanız olun 600 km ye kadar 1 günde 600 km den fazlası 2 günde teslim ediyoruz.www.karakalemresim.net    ONA KENDİSİNİ HEDİYE EDİN

 

OBJEKTİF: Görüntüyü film üzerine net olarak yansıtan ince ve kalın kenarlı merceklerden oluşan optik sistem.

OBJE: Nesne / Üç boyutlu her şey.

OBTÜRATÖR: Objektiften film üzerine düşen ışığın süresini ayarlayan, otomatik olarak açılıp kapanan, siyah bez veya çelikten yapılmış perdedir. Verilen enstantane değerine göre açılır ve kapanır. Makinenin en kolay bozulan ve en zor tamir edilen parçasıdır.

OEUVRE: Fransızca kökenli bu sözcük, bir sanatçının yaşamı boyunca ürettiği tüm yapıtları ifade eder. Türkçede çok seyrek kullanılır.

OFSET BASKI: Bavyeralı Alois Senefelder’in 1799’da bulduğu litografik baskı (taşbaskı) tekniğinin rafine edilmiş biçimidir.Litografik baskı tekniğinin ticari biçimine “Ofset baskı” adı verilir.

OP SANAT: Hareket eden bazı şekillerin duvara aksettirilmesi ile oluşan hareketli resim.

ORAN: Resimde oranlar ile çok farklı yanılsamalar sağlanabilir.

ORYANTALİZM: Doğu konularını içeren, doğuya yönelik.

-Ö-

ÖZDEYİŞ: Herhangi bir konuda bir kaç sözle anlatılmış anlamlı ve özlü söz. / Vecize

ÖNE ÇIKARMA: Resmin içindeki bir veya bir kaç öğenin vurgulanması.

ÖZGÜN BASKI: Çeşitli basım teknikleriyle çoğaltılmış resimsel sanat yapıtı. Bir yapıtın özgün baskı sayılabilmesi için çoğaltılmak amacıyla yaratılması gerekir. Örneğin, ünlü tabloların basım yoluyla çoğaltılması (reprodüksiyon) tekniği bir özgün baskı türü değildir. Özgün baskı yapımında her türlü kazı resim tekniği yanında, serigrafi, taşbaskı vs. gibi teknikler de kullanılır.

-P-

PANO : Dekor ya da resim yapmak için kullanılan etrafı çerçeveli düz yüzeyler. Üzerine tanıtma ya da açıklama kağıtları tutturulmak üzere hazırlanmış olan levha.

PANORAMA (PANORAMA): 1. Bir doğal ya da kentsel manzarayı ufka kadar uzanan ve çok geniş bir bakış açısıyla betimleyen resim. 2. Büyük boyutlu panoramaları sergilemek amacıyla inşa edilmiş yapı türü. Silindir biçiminde olan ve ışığı üstten alan bu yapılarda, resim tüm düşey yüzeyleri kesiksiz olarak kaplar ve silindirin tabanında bulunan yükseltilmiş bir platformdan seyredilirdi. Bu türden ilk gösteri 1799′da Paris’te R. Fulton tarafından yapılmış, sonraları, 19. yüzyıl boyunca tüm Avrupa kentlerinde yaygınlaşmıştı. Panorama yapılarında genellikle doğal görüntüler ve savaş sahneleri sergilenirdi.

PASPARTU: Ortası boş olarak, çerçeve şeklinde kesilmiş mukavva ya da kartonlara denir. Bunlar resim fotoğraf ve yazıların çevresine geçirilerek, resim çerçevesi ile resim arasında bir boşluk meydana getirir. Paspartular resme daha rahat bakma ve küçük bir resme büyük bir çerçeve takma kolaylığı sağlar.

PASTEL: En az miktarda zamk kullanılarak çubuk haline getirilmiş boya maddesi.

PATİNE: Bir nesnenin ya da yapının zamanla yüzeyinde oluşan renk, kir ve pas tabakası

PENTÜR: Yağlıboya tablo anlamında kullanılır. Kökeni Fransızcadır.

PERSPEKTİF: Üç boyutlu gerçeklikleri iki boyutlu resim düzlemi üzerinde betimleyerek, üçüncü boyut yanılsaması yaratma işine yarayan bir resim ve çizim tekniği. Antikite de bugünkü anlamıyla perspektif tekniği kullanıldığı söylenemezse de, örneğin, Pompei duvar resimlerinde üçüncü boyut verme çabası önemli bir yer tutar. Fakat gerçek perspektifin ancak 15. yüzyılda Rönesans’la birlikte ortaya çıktığı kesindir.

PEYZAJ: manzara / Görünüm / Sokak manzarasının sanatsal ifadesi.

PİGMENT: Her türlü boyanın renk verici ana maddesi.

PİTORESK: Estetik etkiyi matematiksel düzen bağıntılarıyla değil de, doğadaki gibi bir rastlantısallıkla elde etmeye çalışan her tür sanatsal tutumu niteler. 18.yy İngiliz bahçe tasarımı Yakınçağ’da pitoresk tutumun ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde doğanın Barok’taki gibi geometrik biçimde düzenlenmesi yadsınıp doğal öğeler kullanılarak “düzenlenmemiş”, “el değmemiş” doğa izlenimi yaratacak bahçeler oluşturulmaya çalışılmıştır. Aynı tutum hemen hemen zamandaş olarak resim sanatında da görülür. Bu anlayıştaki resimler doğayı bir yandan “olduğu gibi” yansıtmaya çabalarken, öte yandan da, onu “yabani” olmaktan uzaklaştırmışlardır. Dolayısıyla, pitoreski romantizmden bağımsız düşünmek olanaksızdır.

PLAN (PLAN): Bir nesnenin ya da yapıtın yatay bir düzlem üzerindeki izdüşümü. Milattan 1500 yıl öncesine ait Mezopotamya tabletleri üzerinde bile planlara rastlan dığına göre, kullanımının çok eski olduğu anlaşılmaktadır. Eski Mısır’da da bilinirdi. Antikite’de özellikle de Roma’da plan yapımı mimari etkinliğin önemli bir parçasıydı. Ortaçağ başlarında işe, 11. ve 12. yy.’a dek, mimari planlar yapımı tek çizgili basit krokiler çizmekten öteye gidemezdi. Bu durumun Gotik üslubun başlangıcıyla birlikte değiştiği ve plan yapımının yeniden ortaya çıktığı görülür. Rönesans’ta ise, plan vazgeçilmez bir mimari projelendirme tekniği olarak yerini iyice sağlamlaştırmıştır. Türkiye ve İslam ülkelerinde mimari planların kullanımı konusunda elimizde pek çok bilgi olmasına karşın, Türkistan’dan 16.yy’a, Türkiye’den ise 18. yy’a ait bazı örnekler dışında, elde çizili belge yoktur. Bu örneklerde modüler bir ızgara kullanılmıştır.

PLASTİK: Biçimin işlenmiş boyutluk ve hareket kazanmış niteliği.

PLASTİK SANAT: Genel. olarak boşlukta yer kaplayan sanatlara verilen-ad. Mimarı, heykeltıraşlık plastik sanatlardır. Resim de hacim ve kabartma etkisi uyandırdığı için plastik sanatlara girer.

PLEKSİGLAS: Saydam ya da yarı saydam cama benzer plastik esaslı levha.

POLİKROMİ: Görsel sanatlar ve mimarlıkta çok renklilik. Özellikle mimarlık alanında rastlanılan bir sözcüktür. Diğer sanatlarda çok büyük ölçüde kullanıldığından, bunların ürünlerini polikromiyle nitelemek pek gerekli olmaz. Buna karşılık mimarlık alanında polikromi ancak bazı çağlar ve üsluplarda görülür. Örneğin Antik Yunan mimarlığı polikromiktir. Bugün yüzyılların aşındırması sonucunda doğal renklerine bürünen tapınaklar gibi önemli kamu yapıları, özgün durumlarında renkli bir dış dekorasyona sahiptirler.

POLİPTİK: 1. Avrupa sanatında üçten fazla sayıda birbirine bitişik resim levhasını içeren dinsel içerikli sanat yapıtlarına verilen genel ad. Bu tür yapıtlar genellikle kiliselerin sunak bölümlerine yerleştirildi. Rönesans’tan sonra poliptik yapılmamıştır. 2. Antik Roma’da üzerine yazı yazmak için kullanılan, birbirine bağlı, katlanabilir ikiden fazla levhayı içeren ahşap tablet. 3. Erken Ortaçağ’da Batı Avrupa manastırlarının emlak ve gelirlerinin kaydedildiği defter.

POP ART: 1950 ve 1960′larda önce İngiltere’de sonra ABD’de birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkan ve kitle kültürünün imgelerini kullanan sanat akımı.

POŞAT: Türkçede çok seyrek kullanılan sözcük Fransızca “Pochade” den kaynaklanır. Doğrudan doğruya doğa içinde yapılan renkli yağlıboya küçük resim eskizi anlamındadır.

POZMETRE: Fotoğraf çekimlerinde en uygun sonucun alınabilmesi için gerekli ışık ölçüsünü, enstantane ve diyafram değerini otomatik olarak gösteren cihaz.

POZİTİF: Çekilen konuların aynı renk ve görüntü de görünen, kimyasal olaylardan sonra da pozitif görüntü veren filmlere denir.

PRİMİTİF: 1. M.S. 1500 yılından önce yaşamış ressamların çoğunlukla arkaik tarzda yapılmış resimlerine verilen ad. 2. Sanatta, kendini eğitmiş ve/ya resimlerinde sade bir üslup kullanan sanatçıların çalışmaları. 3. Afrika Zencileri, Okyanusya ve Amerikan Kızılderililerinin sanatı. Terim, bu anlamıyla üçüncü dünya ülkeleri sanatını aşağılayıcı bir niteliğe sahiptir.

PRİMİTİVİZM: 1. İçinde primitif öğeler taşıyan sanat. 2. si Rusya ’ da 1905 ile 1920 arasında gelişen, kübizm ve fütürizm düşüncesi ile Rus halk sanatının etkisinde gelişen sanat hareketi. Larinov, Goncharova ve Malevich’in ilk dönem çalışmaları örnek gösterilebilir...

PROFİL: Bir şeyin yalnız yan taraftan bakıldığında görünen ve resmedilen şekli. Karşıdan görünüş şekline de cephe denir.

PROPORSİYON: Oran, nispet

PÜRİZM: Arıtmacılık
Q

QUADRATURA:

Bir yapıda tavan ya da duvar üzerine resmedilerek, içinde yer aldığı mekanın devam ettiği yanılsamasını yaratan resim. Özellikle Barok iç mekan düzenlemelerinde çok sık biçimde uygulanmıştır. Örneğin bir duvar boyunca uzanan gerçek boyutlarda bir mimari iç mekan perspektifi quadratura sayılır.
R
 Dikkat !  Karakalem portre ve resim siparişi için tüm örnek sipariş çizimlerimizi ve hakkımızda detaylı bilgi için anasayfayı tıklayınız.Sizin ve sevdiklerinizin gerçek sanatsal karakalem portrelerini özenle ve beğenme garantili çiziyor 48 saatte özel ambalajında korunaklı bir şekilde kargoya veriyoruz.Sevdiklerinize gerçek manada duygusal,sanatsal ve kalıcı bir hediye vermek istiyorsanız hemen 0505 670 11 88 den ulaşınız.Türkiye’nin neresinde olursanız olun 600 km ye kadar 1 günde 600 km den fazlası 2 günde teslim ediyoruz. www.karakalemresim.net    GOOGLEDE En çok portre siparişi anlamında  referans ve örnek çizim bulunduran web sitedir.

 

RAKURSİ: Nesnelere üstten yandan veya alttan bakış açısına göre oluşan ve nesneyi kısa gösteren görünüş, Öndeki bölümlerin büyük,Uzaklaşan bölümlerin daha kısa ve dar görünmesi.

RANATÇI : Güzel sanatların her hangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren kişi.

RASYONEL : Akla, mantığa dayanan kullanışlı.

READY-MADE (İNGİLİZCE): Bir sanat yapıtı olarak benzerleri arasından seçilip değerlendirilmiş, üzerinde bir değişiklik yapılmaksızın kullanılmış ya da üzerindeki değişiklik sadece üretimi sırasındaki rastlantılara bağlı olarak ortaya çıkmış endüstri ürünü obje. İlk kez Dada Akımı’nın ünlü beyni M. Duchamp tarafından öne sürülmüştür. Gerçekte, bir sanat yapıtı olmaktan çok, sanat alanındaki geleneksel yaratma yöntemlerine bir eleştiri olarak yorumlanabilir.

RENK: Üç temel renk vardır : kırmızı, mavi ve sarı. Siyah renk değildir; çünkü üzerinde ışığın yansıyabileceği boya yoktur. Beyaz ise gökkuşağındaki tüm renklerin yutulmasından kaynaklanır.

RENK (HUE): Renk tonu, renk. Bir renge daha teknik ve spesifik olarak değinilirken kullanılır.

RESİM DÜZLEMİ: Resim sanatında üç boyutlu nesne ve varlıkların iki boyutlu olarak üzerinde betimlendiği düzlem. Kullanımı tüm uygarlık ve üsluplarda farklıdır. Örneğin Rönesans ve sonrasında Modernizmin başlangıcına dek, Avrupa resim sanatını nesnelerden sanatçının gözüne gelen ışınların kestiği saydam bir düzlem olarak değerlendirmiştir. Bu anlamıyla resim düzlemi sanatçının gördüğünü, “gördüğü biçimde” resmetmesini sağlayan bir araçtır. Oysa diğer toplumların resim sanatlarında resim düzlemi ancak varsayımsal bir gerçeklik taşır. Batı sanatında “resmetmenin aracı” olan resim düzlemi, diğer toplumlar için “resmin amacı”dır. Gerçekler izdüşümüyle onun üzerine saptanmaz; tam tersine, gerçekleştirilmek istenen şey, betileri onun üzerinde amaçlanan etkiyi verecek biçimde kompoze etmektir. Dolayısıyla, nesnelerin gerçekte nasıl göründükleri değil, resim düzlemi üzerinde nasıl düzenlendikleri sorunu ağırlık taşır. Örneğin, Türk resim sanatı bu anlayışla çalışmıştır.

RESİMSİ: İlk kez ünlü İsviçreli sanat tarihçisi Wöfflin tarafından ortaya atılan ve resim sanatı tarihinde görülen iki karşıt anlayıştan birini anlatmak için kullanılan bir terim.

 Almanca olan özgün biçimi “malerisch”tir. Rönesans’ta rastlanan kesin konturla sınırlanmış resimsel betiler yapma anlayışına karşıt olarak, Barok’ta betilerin oluşturulmasında çizgi ağırlık taşımaz; renk nüansları ve tonlarla ışık – gölge düzeni betiyi var eden ana öğelerdir.      

Bu resmetme anlayışı “resimsi” olarak nitelenir.

RETROSPEKTİF:

 Retrospektif, “geriye bakış” anlamına gelir. “Retrospektif Sergiler” ise bir sanatçının sanat yaşamı boyunca gerçekleştirdiği yapıtlardan örneklerin irdelendiği ve değerlendirildiği toplu sergilemeler için kullanılan bir terimdir.

RİTM:

 Gözle görülebilir devamlı biçimlerin tekrarı ile elde edilen akıcılık veya devamlılık. Ölçülü vurguların kullanılması. Renkler, motifler veya fırça ve/veya spatul darbeleri ile yakalanan müzikaliteler.

ROKOKO:

 Barok anlayışının en son sureci içerisinde duyarlılık üst düzeye cıkmış ve bu süreç barok sanattan farklı özellikler göstermeye başlamıştır. Bu surece Rokoko adı verilir.

ROMAN SANATI:

 Latin ülkelerinde 5. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar devam eden ve Gotik Sanatından önce gelen sanat stilidir.

RÖLYEF:

  Kabartma.

RÖNESANS SANATI:

  Avrupa’da 14. yüzyılın sonuyla 15. ve 16. yüzyılı kapsayan bir bilim ve sanat dönemi.

RÖPRODÜKSİYON: Bir sanat ürününün, özellikle resmin çoğaltılması. Bu işlem genellikle basım yöntemleri kullanılarak yapılır. Bir sanat eserinin bu anlamda çoğaltılması ve röprodüksiyon sayılabilmesi için, özgün yapıtın gerçekte tek nüsha olarak yapılmış olması gerekir. Röprodüksiyonu kopyadan ayıran özellik, onun taklit olmayıp, yalnızca özgün yapıtın özgün tekniği dışında bir teknikle yeniden üretilmesidir.

RÖTUŞ: Eser üzerinde sonradan yapılan düzeltmeler.
RİTİM: Bir kompozisyonda farklı unsurların sıra ile ve belirli aralıklarla birbirini izlemeleri.

-S-

SALON: Fransız Krallık Resim ve Heykel Akademisi üyelerinin sergilerine verilen ad. Sözcük bu sergilerin Louvre’daki Apollon Salonu’nda açılmasından kaynaklanmaktadır. Sergi 1737′den Fransız Devrimi’ne kadar iki yılda bir, daha sonra ise, yılda bir açıldı. Akademizmin katı kurallarına bağlılığından ötürü, ileri sanatsal çabaları reddetmesi yoğun tepkilere neden olunca, 1863′te salona alınmayan sanatçılar için III. Napoleon’un buyruğuyla ayrı bir Salon des Refusés açıldı. 1881′de yeniden örgütlenen salon, hala yeni ve ilerici eğilimlere karşıt tutumunu sürdürmektedir.

SANAT: İnsanların, doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi araçlarla güzel ve etkili bir biçimde, kişisel bir üslupla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir.

SANAT ESERİ: Sanatçı tarafından bir estetik tavır sonucu oluşan bir eserdir.

SANATÇI: Sanat eseri üreten kişi / Yaratıcı eylemin estetik değerlendirmeye, düş gücüne ve özgünlüğe bağımlı olduğu bir sanatı uygulamakta özel bir yeteneği olan kişi.

SANATKAR: Bir işi ustalıkla yapar.

SANATSAL: Sanata ilişkin, sanatla ilgili.

SANAYİ DEVRİMİ: Yeni buluşların üretime uygulanması ve bunların en önemlisi olan buhar gücü ile çalışan makine, makineleşmiş endüstriyi doğurmuş ve bu da Avrupa’da sermaye birikimini arttırmıştır. İşte buna “Sanayi Devrimi” denilmektedir.

SANAYİ NEFİSE MEKTEBİ: 1881′de kurulan Güzel Sanatlar Akademisi.

SARAÇLIK: Koşum takımlarının yapımı, tamiri. Süsleme işlerine saraçlık denilmektedir.

SATURASYON: Renklerin saflık derecelerini belirlemek için kullanılır.

SAVAT: Metal yüzey, özelliklede, gümüş üzerinde derin olmayan oyuklar açılıp içine siyah renkli bir eriyik doldurularak yapılan bezemedir.

SENKRONİZASYON: Deklanşöre basılmasıyla, flaşın patlaması ve obtüratörün açılıp kapanarak çekim işleminin aynı anda sağlanması, çakışmasına denir.

SENTEZ: Çeşitli bölüm parça ve farklı öğelerin bir araya getirilmesi ile oluşan farklı bir bütün. / Bir araya getirme ve ayrıştırma

SEPYA: Mürekkep balığından elde edilen bir resim boyasıdır.

SERİGRAFİ: ipek Baskı ve Şablon baskı adlarıyla da anılan bu teknik Çin’de ve Japonya’da yüzyıllar önce kumaşlara baskı yapmak için kullanılmıştır. Bir çerçeveye ipek, sentetik iplik veya bronz telden ince bir dokuma gerilerek elde edilen eleğin basılmayacak yeri kapatılır. Oluşan kalıp kağıt üzerine oturtulur ve eleğin içine konan baskı boyasının sıyrılarak alttaki kağıda geçmesiyle baskı elde edilir. / Özel dokulu İpekli bir kumaş kullanılarak özgün baskılar yapma işlemi.

SERAMİK: Çini / Keramik / Killerin, suyla karıştırıldıklarında, plastik özellikleri olan, kolayca biçimlendirilebilen bir hamura dönüşme, pişirildikten sonra da sert, sağlam, değişmez bir yapı kazanma özelliklerine dayalı çömlek üretme sanatı. / Hammaddesi kil olan elde kalıpta veya tornada biçimlendirilmiş ve fırınlanmış her tür eşya.

SFENKS: Başı ve gövdesi farklı yaratıklar biçiminde betimlenmiş düşsel yaratık betisi.

SFUMATO TEKNİĞİ: Resim ya da çizimde, renk ve tonlar arasında yumuşak geçişleri sağlayan gölgeleme yöntemi. İlk kez Leonardo da Vinci tarafından uygulanan bu yöntem, çoğu kez aydınlık alanlardan karanlık alanlara geçişlerde kullanılır. Bu tekniğin geliştirilmesiyle 15. yüzyılın keskin dış çizgili biçimleri belli bir yumuşaklık kazanmıştır.

SHADE: Bir rengi daha koyu yapmak için siyah eklenir ise, ortaya çıkan renge “shade” denir.

SICAK: Bazı renkler bize sıcak şeyleri anımsatırlar, kırmızılar gibi. Kırmızılardan ve sarılardan elde edilen renkler- toprak tonlarında olduğu gibi güçlerini yitirseler de- sıcak renklerdirler.

SİLUET : Bir cismin leke biçimindeki görünümü.

SİNKRETİZM: 1. Aynı sanat yapıtı üzerinde farklı anlayış, üslup ya da akımların sentezleşmemiş nitelikte bir bütün olarak yer almaları durumu. 2. Bir ülkede sanatsal yaratımın henüz sentezine ulaşamamış, dolayısıyla, farklı odakların etkilerini seçilebilir biçimde yansıtması durumu.

SİMETRİ, ASİMETRİ: Simetri, parçaların orta eksenin iki yanında, biçimlerin, motiflerin ve renklerin eş-deş olacakları biçimde düzenlenmeleri sonucunda har iki yarımın birbirinin yansıması olmasıdır. Asimetri ise, orta çizgi ile bölünen karşıt yanların parçalarının eş-deş olmadığı bir düzenlemedir.

STİLİZE: Özelliğini bozmadan basitleştirilerek yapılan resim ya da motif.

SOĞUK: Bazı renkler bize soğuk olan şeyleri anımsatırlar; buz grileri veya teskin edici maviler gibi. Her renk beyaz katılarak daha “cool” yapılabilir.

SOMUT SANAT: Geometrik bir kompozisyon anlayışını anlatmaktadır. 1930′larda konstrüktivistleri ve De Stijl akımını anlatmak için kullanılır.

SOSYAL REALİZM: Toplumsal gerçekçilik.

SOYUT: Bütünün niteliğini dile getiren somutun zıddı olan soyut; soyutlanmış olanın, niteliğini ifade eder.

SOYUT EKSPRESYONİZM: Anlık kararlara dayanan bir eğilim.

SOYUT SANAT: Görsel sanatlarda yapıtın doğada var olan gerçek varlıkları betimlememesi anlayışı. Modern sanat büyük ölçüde soyut anlayışa yöneliktir.

SPATULA: İspaula / Bir yüzeye boya, macun, alçı sürmek ve bunları ezerek yaymak amacıyla kullanılan enli ve çelik ağızlı ve tahta saplı alet.

STİL: Üslup.

STİLİZASYON: Herhangi bir sanat dalında biçimlerin bazı niteliklerini öne çıkarmak amacıyla vurgulamak, yalınlaştırmak ve yinelemekten doğan çok belirgin üslupsal bir abartma şekli.

STRÜKTÜR: Bir nesneyi ya da yapıyı ayakta tutan taşıyıcı sistem / Yapı

SÜRREALİZM: İnsanın bilinçaltındaki ve rüyalarındaki dünyasını açığa vurması. Gerçeküstücülük.
-Ş-

ŞASİ: Tuvalin üzerine gerildiği ahşap çerçeve.

ŞİDDET: Bir renkte bulunan ışığın cinsidir.

ŞÖVALE: Üstünde tuval ya da benzeri taşınabilir resimlerin yapıldığı dayanak.

ŞÖVALE RESMİ: Şövale üzerinde yapılan ve taşınabilir boyuttaki küçük yağlıboya resim. 17. yy’da burjuvazinin gelişimi sonucunda yaygınlaşmış ve resmin evlere girmesine olanak vermiştir.Önceki dönemin dinsel konulara ağırlık veren büyük boyutlu resim yapıtlarına karşıt bir din dışı sanat anlayışının doğuşuyla eş zamanlı olarak belirmiştir.
-T-

TASLAK: Eskiz / Resim, heykel ve mimarlıkta yapıtın ölçeğini, kompozisyonunu ya da ışık etkileri gibi öğeleri belirleme amacı ile yapılan şematik nitelikli çizimi. /Tasarlanan ve planlanan ön çalışma.

TAŞİZM: Lekecilik.

TEKNOLOJİ DEVRİMİ: 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan endüstriyel gelişme.

TELKARİ: İnce altın veya üçboyutlu nesne oluşturacak biçimde, çeşitli desenler yaratarak, henüz ısıyla edindiği plastik niteliği kaybetmeden işleme tekniğidir.

TEMPERA (İNGİLİZCE): Boyar maddenin tutkallı suyla, genellikle de yumurta akıyla karıştırılmasıyla elde edilen bir boya türü ve bu boya kullanılarak yapılmış resim. Tempera Ortaçağ’da sık kullanılmış, 15. yy’dan sonra yağlıboya resmin gelişimiyle birlikte ortadan kalkmıştır.

TERRACOTTA (İNGİLİZCE): Her tür pişmiş topraktan yapılmış kullanım eşyasının genel adı. Tuğla, kiremit gibi kaba yapı malzemeleri pişmiş toprak ya da keramik sayıldıkları halde, terracotta değildirler.

TERS PERSPEKTİF: Resim sanatında kaçış noktasının, betilerin ardında ve ufuk çizgisi üzerinde değil, betilerle seyirci arasında yer aldığı perspektif türü. Böyle bir perspektifte betilerin seyirciye göre daha uzakta olan kesimleri küçük görüneceklerine, aksine daha irileşirler. Bu nedenle betimlenen nesneler gerçektekinin tam tersi bir görünümde resmedilmişlerdir. Ters perspektif Ortaçağ boyunca hem Batı, hem de Doğu sanatında egemen olmuştur. Batı’da Rönesans’la birlikte ortadan kalkar.

TEZHİP: Eski bir süsleme sanatıdır. Sözcük Arapçada “altınlama, yaldızlama” anlamına gelir.

TEZYİNAT: Süsleme, bir şeyi güzel göstermek için üzerine yapılan şekiller.

TİFDRUK BASKI: Özgün baskı resim tekniklerinden biri olan gravürün ticari biçimidir.

TİNT (İNGİLİZCE): Bir renge onu daha açık yapmak için beyaz eklendiğinde ortaya çıkan renk bir “tint”tir.
TİPOGRAFİK BASKI: Tipografik baskı tekniğinde; fotoğraf, illüstrasyon, yazı, sembol vb. görsel unsurlar için “klişe” adı verilen ve genellikle çinko, magnezyum ya da bakırdan üretilen kalıplar kullanılır.

TİPOLOJİ: Bir sanat dalında ya da onun belirli bir alanındaki tüm yapıtların ya da yapıtı oluşturan tek tek öğelerin incelenerek, tiplerin belirlenip gerçek örneklerin bunlara göre sınıflanması işlemi. Örneğin, resim sanatında tüm Rönesans Madonna’larının bir tipolojisi yapılabileceği gibi, mimarlıkta da Mardin konutlarının pencere tipolojisi oluşturulabilir.

TON: Boyalı bir cismin planlarının aydınlık ve karanlık dereceleri. Nesnelerin çeşitli bölgeleri birbirleriyle karşılaştırıldıklarında, aralarındaki açıklık ve koyuluk farklarına ton denir.

TOPLUMSAL ÇERÇEVE, KAPSAM, BAĞLAM : Bir yapıtın içinde gerçekleştirildiği sosyal veya tarihsel ortam. Tüm sanatçılar etkileşim içinde oldukları değerleri ve gelenekleri olan sosyal çevrelerde çalışırlar. Bir sanat yapıtının içinde gerçekleştirildiği koşullar üzerine düşünmek üç açıdan önemlidir. İlki , onu gerçekleştiren sanatçı veya içinde yaratıldığı kültür hakkında bilgi edinmemizi sağlamasıdır. İkinci olarak gözden kaçırmamız gereken bir nokta, bir yapıta baktığımızda veya ondan bir şeyler öğrendiğimizde, bunların içinde yaşadığımız zaman, deneyimlerimiz ve inançlarımız nedeniyle önyargılı olabileceğinin bilincine varmaktır. Bizim yorumumuz, resmin yaratıldığı devirdeki yorumdan oldukça farklı olabilir. Üçüncü olarak, bir yapıtın bir kitapta yer alan imgesinin, gerçekleştirildiği yapı içerisinde olduğundan da, halkın izlemesi için konduğu müzeden de farklı algılanacağıdır. Bir sanat eserinin içinde yer aldığı güncel kapsam da bizim onun hakkında ne düşündüğümüz üzerinde belirleyici olabilir.

TOPOGRAFİK SANAT: Doğada büyük boyutlu topografik değişiklikler yaparak yapıtlar oluşturmaya yönelen sanat dalı. Topografik sanatçılar, genellikle inşaat makineleri kullanarak, yapay yeryüzü şekilleri yaratmaya çalışırlar. 1960′larda beliren topografik sanat, özellikle ABD’de izleyiciler bulmuştur.

TOPRAK BOYA: Renkli taş ya da toprağın öğütülmesiyle elde edilen doğal boya. Maden oksitlerini içerir. Günümüzde sentetik boyaların belirişi sonucunda artık pek kullanılmamaktadır.

TORSO (İNGİLİZCE): Kollar, bacaklar ve baş dışında kalan insan gövdesinin heykeli.

TRİPTİK: Birbirine menteşeli üç ahşap levhadan oluşan Avrupa resim sanatı ürünü. Genellikle, kilisede sunağın üzerinde yer almış ve ikonografik sahnelerle bezenmiştir.

TROMPE-L’ OEIL: Bir düzlem üzerinde sanat içeriği olan resimsel bir etki amaçlamaksızın, gerçeklik izlenimi vermeye çalışan her tür çizim, boyama vs. En basit trompe-l’ oeil örneği olarak, sağır bir duvar üzerine yapılmış gerçek boyutlarında bir kapı resmi verilebilir. Böyle bir durumda resim yapma etkinliği tümüyle bir yanılsama yaratma işine indirgenmiş olmaktadır.

TUŞ: Yağlıboya resimde fırça darbesiyle yüzey üzerinde oluşan boya lekesi. İzlenimci resme dek ressamlar tuşların görülebilir olmasından özellikle kaçınmış ve homojen yüzeyler elde etmeyi amaçlamışlardır. İzlenimci resim ise, aksine, büyük oranda tuşların fark edilebilir nitelikte bırakılması tekniğini yeğlemiştir. Tuş kullanımının daha ön plana çıktığı bir resim akımı ise Taşizm’dir.

TUVAL: Üzerine resim yapılan beyaz plastik boyayla boyanmış ve tahta çerçeveye gerilmiş kumaş v.b.
-U-

UFUK ÇİZGİSİ: Perspektifte göz hizası çizgisi. Kaçar noktaların üzerinde yer aldığı varsayılan hayali çizgi.

URNA (İNGİLİZCE): Antik Roma’da taş, pişmiş toprak ya da tunçtan yapılan vazoya benzer kapaklı veya kapaksız kap. Sıvıların konulması için kullanıldıkları gibi, ölülerin küllerinin korunması amacına da hizmet ederlerdi. Ölülerin küllerinin içine konduğu urnalar üzerinde bir yazıt yeri bulunur ve buraya ölünün adı yazılırdı. Urnaların bezemeli ya da sade olanları vardır.

UYGULAMA SÜRECİ/ İCRA: Yapıtın gerçekleştirilmesinin özellikleri, ayrıntıları, verileri.

UYUM: Bütünü meydana getiren ilgili öğelerin/parçaların kendi aralarındaki iletişimi. W.Kandinsky’e göre : “Armoni, kompozisyondur.” Müzikten ödünç alınan bu terim, resim unsurlarının tatmin edici veya hoşa gidecek biçimde düzenlendiği duygusunu dile getirir.
-Ü-

ÜSLUP: Stil / Bir sanat ürününün belli bir sanatçıya, guruba, akıma, okula, döneme ya da yöreye özgü özellikleri barındırması. / Bir devrin bir sanatçının kendine özgü sanatsal karakteristik özellikleri. / Biçem
-V-

VALÖR: Bir tonun göreceli şiddeti veya bir tona ait kuvvet. Bir tondaki ışık ve gölgelerin derecesinin getirdiği fark. Renklerin içlerindeki siyah ve beyaz ile ilgilerinden doğan koyu-açık farklarına, değerlerine renklerin valörleri denir.

VEDUTA: İtalyancada “görünüm” anlamına gelen sözcük, büyük ölçüde gerçeğe dayanılarak yapılan ayrıntılı kent resimleri, çizimleri ve oymabaskıları için kullanılır. Gerçeğe dayanmayan düşsel örnekler, “veduta ideata” ya da “capriccio” olarak anılır. İlk vedutalar büyük olasılıkla, Flaman manzara ressamı Paul Brill gibi İtalya’da çalışan kuzeyli ressamlar tarafından yapılmıştı. Ancak bu türün en başarılı ustaları Venedikli sanatçılardır. Bunların içinde en ünlüsü olan CANALETTO, Venedik’in tarihsel yapılarını gerçeğe son derece uygun betimlemiştir. Guardi ailesinden Francesco GUARDİ, babası Domenico ve ağabeyi Gianantonio da çok sayıda Venedik görünümü yapmışlardır. Francesco özellikle Caneletto’dan etkilenmiş, ama ondan daha özgür bir anlatım geliştirmiştir. Özellikle yapı kalıntılarını betimleyen Giovanni Pannini de önemli bir veduta ustasıydı. Bu türü oymabaskıya uygulayan sanatçıların başında gene 1941′de bir dizi aside yedirme baskı yapan Canaletto gelir. Mimar, arkeolog ve oymabaskı ustası PİRANESİ ise Roma’yı betimlediği veduta baskılarıyla tanınır. Çoğu düşsel olan bu dizideki görünümler, belli ölçek farklılıkları ve eklemelere karşın epeyce gerçekçidir. Düşsel veduta örnekleri arasında Canaletto’nun “Düklük Sarayı”yla San Pietro Kilisesi kubbesini aynı kompozisyonda ele aldığı çizimi ile William Marlow’un Londra’daki St. Paul Katedrali, Venedik’teki “Büyük Kanal’la Birlikte” adlı yapıtı sayılabilir.

VERNİK: Bir yüzeyi parlatmak için üzerine sürülen cila suyu. Vernik, ispirto ve terebentin ruhu içinde reçineli maddelerin eritilmesi ile elde edilir.

VİTRAY: Cam süsleme sanatı / Renkli camların bir kompozisyon oluşturacak biçimde kurşun şeritler aracılığı ile bir araya getirilmesi ile oluşan resim ya da bezeme türüdür.

VİZÖR: Fotoğraf makinesini konuya yöneltmeye, konuyu çerçevelemeye, netleştirmeye, çekimin sağlıklı bir şekilde gözle kontrol edilmesini sağlayan mekanizma.
-Y-

YAĞLIBOYA: Karanfil yağı, keten yağı, haşhaş yağı, ceviz yağı gibi yağlar kullanılarak yapılan boya.

YALAMA RESİM : Kurşun kalem ya da kömür kalemle yapılan resimler üzerine sulandırılmış çini mürekkebi ile açık-koyu değerler koyma tekniğidir.

YANILSAMA: Resim sanatına özgü bir terim olan yanılsama, resimsel yapıtta yer alan betilerin gerçek dünyadaki nesne ve gerçeklikler olarak tanınabilmesi anlamına gelir. Betiler gerçeklikle gönderme yapan sanatsal öğelerdir; onları gönderme yaptıkları gerçeklikler olarak kavramak ancak yanılsamanın varlığı halinde olanaklıdır. Dolayısıyla, yanılsama gerçekliğin sanat yapıtında “yeniden üretilmesi” demektir ve çoğunlukla üç boyutlu olan gerçek varlıkların iki boyutlu bir yüzey üzerinde betimlenebilmesini sağlar. Bu amaçla perspektif, ışık – gölge ve modele gibi yanılsama teknikleri kullanılır. Bu teknikleri hiç ya da pek az kullanan ve dolayısıyla, resim düzleminin iki boyutlu olduğu gerçeğini aşmaya çalışmayan toplum ve çağların sanatlarında yanılsamadan söz edilemez.

YARATICILIK: Özgün buluşlar ortaya koyma becerisi

YONTMA TAŞ ALETLERİ: Prehistorik çağda insanların günlük etkinliklerini sürdürebilmek için taşları yontarak yaptıkları aletlerdir.

YONTU: Taş, tunç, mermer, kil, alçı gibi maddelerin yontularak kalıba dökülerek ya da yoğrulup pişirilerek ve buna benzer diğer yöntemlerle oluşturulan yapıt. Heykel.
-Z-

ZEMİN: Resim sanatında genel olarak PANO, TUVAL ya da benzeri bir zemin anlamında kullanılsa da teknik açıdan zeminin boyaya hazırlanmasıdır. Amaç, boya ile zemini ayırarak emiciliğini azaltmak ve boyaların parlaklığını sağlamaktır. Astarla karıştırılmaması gereken zeminin hazırlanmasında farklı malzemeler kullanılır. Floransalı ressam ve sanat tarihçisi Cennino Cennini’ye göre, kimi zaman deri ya da tuvalle kaplanan panonun üstüne zemin olarak hayvansal kökenli tutkalla karıştırılmış alçı BAĞLAYICI olarak kullanılırdı. Ancak bu malzeme esnek olmadığından tuvale uygun değildi. 8. ya da 10. yy’da yaşadığı düşünülen Heraclius, teknikleri anlattığı “De coloribus et artibus romanorum” (Resimde Eski Uygulamalar: British Museum, Sloane 1754) adlı yapıtında, tuvalin önce şeker nişasta karışımı bir yapışkanla kaplandığını, üstüne de ince bir kat gesso sürüldüğünü belirtmiştir. İtalya’da kullanılan bir başka yöntemdeyse gesso’ya sabun ve bal eklendiği bilinir. 17.yy’da sanatçıların zemin olarak bitkisel zamk üstüne yağlı bir malzeme sürdükleri ve çabuk kuruması için içine doğal kurşun oksit kattıkları belirtilmektedir. Ancak bu yöntemin çok dayanıklı olmadığı görülünce alçı taşıyla tutkal karışımı bir zemin yeğlenmiştir. Pergamonlu hekim Galenos 2.yy’da beyaz alçı zeminin yansımasını azaltmak için hafif renkli sırların kullanıldığından söz eder. Benzer bir uygulama ortaçağ sonuyla RÖNESANS başında da kullanılmış; birçok sanatçı zemin üstüne “imprimatura” olarak bilinen toprak rengi saydam bir sır (astar) çekmiştir.
* Bu sözlük; Eczacıbaşı Sanal Müze “Sanat Terimleri Sözlüğü” [kaynak kitap derlemesi: Metin Sözen / Uğur Tanyeli - Remzi Kitabevi “Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü”, Adnan Turani - Türk Dil Kurumu Yayınları “Güzel Sanatlar Terimleri Sözlüğü”, YEM Kitabevi “Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi”] ,.bibilgi.com “Sanat Terimleri”, www.tualim.net “Sanat Terimleri Sözlüğü” kaynaklarından derlenerek hazırlanmıştır.